English    Türkçe    فارسی   

4
395-404

  • Davut dedi ki: “Senin mağlûbundum, senin sarhoşundum... Elim, senin kuvvet ve kudretinle bağlıydı. 395
  • گفت مغلوب تو بودم مست تو ** دست من بر بسته بود از دست تو
  • Padişah mağlûp olana acınmaz mı? Mağlûp, âdeta yok demek değil midir?
  • نه که هر مغلوب شه مرحوم بود ** نه که المغلوب کالمعدوم بود
  • Allah buyurdu ki: Bu mağlûp, öyle bir yoktur ki vara nispetle zahiren yok olmuş değildir, iyice anlayın bunu!
  • گفت این مغلوب معدومیست کو ** جز به نسبت نیست معدوم ایقنوا
  • Bu çeşit yok olan, kendinden geçmiş, var olanların en iyisi, en ulusu olmuştur.
  • این چنین معدوم کو از خویش رفت ** بهترین هستها افتاد و زفت
  • O, Allah sıfatlarına nispetle yoktur... Fakat hakikatte ona yoklukta bir varlık vardır.
  • او به نسبت با صفات حق فناست ** در حقیقت در فنا او را بقاست
  • Bütün ruhlar onun tedbirindedir... Bütün cesetler onun hükmündedir. 400
  • جمله‌ی ارواح در تدبیر اوست ** جمله‌ی اشباح هم در تیر اوست
  • Bizim lütfumuza mağlup olan iradesiz, ihtiyarsız ve âciz kalmış değildir; o, bizim sevgimizde ihtiyar sahibi olmuştur.
  • آنک او مغلوب اندر لطف ماست ** نیست مضطر بلک مختار ولاست
  • Zaten ihtiyar ve iradenin sonu da budur, yani insanın mevhum irade ve ihtiyarının bu makamda yok oluşudur.
  • منتهای اختیار آنست خود ** که اختیارش گردد اینجا مفتقد
  • Zaten nihayet o, mevhum varlıktan mahvolmasaydı hiçbir ihtiyar ve iradeden lezzet alamaz, zevk bulamazdı.
  • اختیاری را نبودی چاشنی ** گر نگشتی آخر او محو از منی
  • Dünyada ister yenecek lokma olsun, ister içilecek bir şey... Onun lezzeti, lezzetten kesilmesinin fer’idir. (İnsan, yediği, içtiği şeylerin lezzetini kaybetmedikçe yiyeceği ve içeceği şeylerden lezzet alamaz. Maddi lezzetlerden kesilmedikçe manevi lezzeti bulamaz)
  • در جهان گر لقمه و گر شربتست ** لذت او فرع محو لذتست