- Ne yalvarmanın bir çaresi olmuştu, ne mal, mülk vermenin... O fidan sevgilinin gözü toktu, tamahı yoktu! 45
- نه بلا به چاره بودش نه به مال ** چشم پر و بیطمع بود آن نهال
- Allah, her hüner ve sanata, her dilenen ve istenen şeye âşık olan kişinin dudağını, ilk önce o şeye dokundurur, ona lezzeti tattırır...
- عاشق هر پیشهای و مطلبی ** حق بیالود اول کارش لبی
- Ondan sonra âşıklar, o lezzetle, dileklerini aramaya koyuldular mı her gün önlerine bir tuzak çıkarır, ayaklarına bir bağ vurur!
- چون بدان آسیب در جست آمدند ** پیش پاشان مینهد هر روز بند
- Aramayıp taramaya giriştiler mi “hele nikâh parasını getir bakalım” diye kapıyı kapar.
- چون در افکندش بجست و جوی کار ** بعد از آن در بست که کابین بیار
- Âşıklar da, o ümitle döner dolaşır, koşarlar... Her an ricaya düşerler, her an ümitsizliğe kapılırlar.
- هم بر آن بو میتنند و میروند ** هر دمی راجی و آیس میشوند
- Herkesin, bir şey elde edeceğim diye bir ümidi vardır... Nihayet bir gün olur, ona bir kapı da açarlar. 50
- هر کسی را هست اومید بری ** که گشادندش در آن روزی دری
- Açarlar ama hemencecik yine o kapıyı örterler. O kapıya tapan, oraya ümit bağlayan kişi de ümitlenir, o ümitle ateş kesilir, işe girişir!
- باز در بستندش و آن درپرست ** بر همان اومید آتش پا شدست
- O genç de hoş bir halde o bağa girince ansızın ayağı defineye batıverdi!
- چون درآمد خوش در آن باغ آن جوان ** خود فرو شد پا به گنجش ناگهان
- Allah bekçiyi sebep etti... Bekçi korkusundan geceleyin koşa koşa bağa girdi, sığındı da,
- مر عسس را ساخته یزدان سبب ** تا ز بیم او دود در باغ شب
- Bağdan geçen ırmağa yüzüğünü düşürmüş olan sevgilisinin elinde bir fener, yüzüğünü aramakta olduğunu gördü.
- بیند آن معشوقه را او با چراغ ** طالب انگشتری در جوی باغ