- Gönülde de o ebediyet yurdu olan cennetin diriliği var... Fakat ne fayda, dilime gelmiyor ki, söyleyemiyorum ki!
- هست در دل زندگی دارالخلود ** در زبانم چون نمیآید چه سود
- Süleyman her sabah çağı halkı irşad için mescide girdi mi,
- چون سلیمان در شدی هر بامداد ** مسجد اندر بهر ارشاد عباد
- Gâh sözle, gâh nameyle, sazla gâh işle, yani rükû ederek yahut namaz kılarak halka öğüt verirdi.
- پند دادی گه بگفت و لحن و ساز ** گه به فعل اعنی رکوعی یا نماز
- İşle olan öğüt, halkı daha ziyade çeker... Çünkü bu öğüdü sağırların bile can kulakları duyar! 485
- پند فعلی خلق را جذابتر ** که رسد در جان هر باگوش و کر
- Sonra bu öğüt de emirlik vehmi de az olur... Bu yüzden halka adamakıllı tesir eder!
- اندر آن وهم امیری کم بود ** در حشم تاثیر آن محکم بود
- Allah razı olsun, Osman’ın ilk halifeliğindeki hutbesi, işe öğüt veren, sözle öğüt verenden yeğdir.
- قصهی آغاز خلافت عثمان رضی الله عنه و خطبهی وی در بیان آنک ناصح فعال به فعل به از ناصح قوال به قول
- Osman, halife olur olmaz hemen koşup minbere çıktı.
- قصهی عثمان که بر منبر برفت ** چون خلافت یافت بشتابید تفت
- Ulular ulusu peygamberin minberi üç basamaktı. Ebubekir, minbere çıkınca ikinci basamağa,
- منبر مهتر که سهپایه بدست ** رفت بوبکر و دوم پایه نشست
- Ömer de zamanında İslam’a ve dine saygısı dolayısıyla üçüncü basamağa oturmuştu.
- بر سوم پایه عمر در دور خویش ** از برای حرمت اسلام و کیش
- Osman’ın devri gelince o üst basamağa çıktı, o bahtı kutlu, oraya oturdu. 490
- دور عثمان آمد او بالای تخت ** بر شد و بنشست آن محمودبخت
- Herzevekilin biri ona sordu: “İlk iki halife, Peygamberin yerine oturmadılar.
- پس سالش کرد شخصی بوالفضول ** که آن دو ننشستند بر جای رسول