- Halkın ileri olanlarına da bir heybet çökmüştü, bayağılarına da. Mescidin içi, damı nurla dolmuştu!
- هیبتی بنشسته بد بر خاص و عام ** پر شده نور خدا آن صحن و بام
- Can gözü açık olanlar o nuru görüyorlardı... Bırak onları, körler bile o nurla hararete gelmiş coşmuşlardı!
- هر که بینا ناظر نورش بدی ** کور زان خورشید هم گرم آمدی
- Körün gözü, güneşin doğduğunu hararetinden anlar. 500
- پس ز گرمی فهم کردی چشم کور ** که بر آمد آفتابی بیفتور
- Fakat bu hararet, her duyulanın hakikati görülsün diye gözü açar...
- لیک این گرمی گشاید دیده را ** تا ببیند عین هر بشنیده را
- Ve hararetinde bir sıkıntı bir hal vardır... Hakiki güneşin hararetiyle gönlü açar, gönle bir ferahlık, bir genişlik verir!
- گرمیش را ضجرتی و حالتی ** زان تبش دل را گشادی فسحتی
- Kör, evveline evvel olmayan Allah nuruyla hararetlendi mi ferahından, ben görüyorum, gözlerim açıldı benim der.
- کور چون شد گرم از نور قدم ** از فرح گوید که من بینا شدم
- Güzelim, adamakıllı ve hoş bir sarhoşluktur bu... Yalnız can gözünün açılması için aşılacak az bir yol vardır.
- سخت خوش مستی ولی ای بوالحسن ** پارهای راهست تا بینا شدن
- Bu körün güneşten nasibidir... Allah doğrusunu daha iyi bilir ya... Bunun gibi belki yüzlerce nasibi de var! 505
- این نصیب کور باشد ز آفتاب ** صد چنین والله اعلم بالصواب
- O nuru gören kişinin ahvalini anlatmak, hiç Ebu Ali Sina’nın harcı mıdır?
- وآنک او آن نور را بینا بود ** شرح او کی کار بوسینا بود
- Yüz kat kuvvetli bile olsa bu dil, kim oluyor ki eliyle görüş perdesini oynatmaya kalkışıyor?
- ور شود صد تو که باشد این زبان ** که بجنباند به کف پردهی عیان