- “Bekçiden huylanıp kaçtım, ziyanlara girdim, ama yarabbi, sen onun yirmi misli altın ve gümüşü onun başına saç!
- که زیان کردم عسس را از گریز ** بیست چندان سیم و زر بر وی بریز
- Onu, kötü kişilerin şerrinden kurtar... Ben nasıl neşelendiysem onu da sen neşelendir!
- از عوانی مر ورا آزاد کن ** آنچنان که شادم او را شاد کن
- Onu bu âlemde de mesut et, o âlemde de... Onu kötülükten, köpeklikten kurtar!
- سعد دارش این جهان و آن جهان ** از عوانی و سگیاش وا رهان
- Allah’ım, gerçi o kötü kişinin huyu daima halkın belasını istemektir. ( ama yine sen onu koru).
- گرچه خوی آن عوان هست ای خدا ** که هماره خلق را خواهد بلا
- Kötü kişi, padişah, Müslümanları suçlu buldu diye bir haber duydu mu semirir, neşelenir... 60
- گر خبر آید که شه جرمی نهاد ** بر مسلمانان شود او زفت و شاد
- Yok... Eğer padişah, merhamet etti, o cezayı cömertliğiyle Müslümanlardan bağışladı diye bir söz duysa,
- ور خبر آید که شه رحمت نمود ** از مسلمانان فکند آن را به جود
- Bu söz yüzünden canı sıkılır, yaslara düşer... Kötü kişide daha buna benzer yüzlerce yomsuzluklar vardır.
- ماتمی در جان او افتد از آن ** صد چنین ادبارها دارد عوان
- Fakat o âşık, kötü bekçiye hayır dualar edip duruyordu. Çünkü rahata onun yüzünden kavuşmuştu.
- او عوان را در دعا در میکشید ** کز عوان او را چنان راحت رسید
- Bekçi herkese zehirdi, fakat ona panzehir! Bekçi, onun sevgilisine kavuşmasına sebep olmuştu.
- بر همه زهر و برو تریاق بود ** آن عوان پیوند آن مشتاق بود
- Görüyorsun ya, dünyada mutlak olarak kötü bir şey yoktur. Kötü, buna nispetle kötüdür. Sonra şunu da bil ki, 65
- پس بد مطلق نباشد در جهان ** بد به نسبت باشد این را هم بدان