- O bakış nura mensuptur, bu bakış, nâra... Ateş, nura karşı adamakıllı kara görünür!
- که آن نظر نوری و این ناری بود ** نار پیش نور بس تاری بود
- Allah sırrını kutlasın, Şeyh Abdullah-ı Mağribi’nin kerametleri
- کرامات و نور شیخ عبدالله مغربی قدس الله سره
- Şeyh Abdullah-ı Mağribi dedi ki: “Altmış yıldır ben gece nedir, görmedim.
- گفت عبدالله شیخ مغربی ** شصت سال از شب ندیدم من شبی
- Bu altmış yıl içinde ne gündüz, ne de gece... Hiçbir sebeple bir karanlığa düşmedim.”
- من ندیدم ظلمتی در شصت سال ** نه به روز و نه به شب نه ز اعتلال
- Sofiler de şeyhin sözünün doğruluğunu söylemişler, demişlerdi ki: “Geceleri ardında giderdik.” 600
- صوفیان گفتند صدق قال او ** شب همیرفتیم در دنبال او
- Dikenlerle, çukurlarla dolu olan çöllerde yürürdük... O, dolunay gibi önümüzde giderdi.
- در بیابانهای پر از خار و گو ** او چو ماه بدر ما را پیشرو
- Yüzünü geriye çevirmeden gece vakti, “Dikkat edin, önünüzde çukur var, sola doğru yürüyün” derdi.
- روی پس ناکرده میگفتی به شب ** هین گو آمد میل کن در سوی چپ
- Bir an sonra da “Sağa gidin, ayağımızın altında diken var” diye seslenirdi.
- باز گفتی بعد یک دم سوی راست ** میل کن زیرا که خاری پیش پاست
- Gündüz olur, biz ayağını öperdik... Görürdük ki ayakları gelin ayağı gibi!
- روز گشتی پاش را ما پایبوس ** گشته و پایش چو پاهای عروس
- Ne topraktan eser var, ne çamurdan... Ne diken yırtmış, ne taş yaralamış! 605
- نه ز خاک و نه ز گل بر وی اثر ** نه از خراش خار و آسیب حجر
- Allah, Mağribî’yi maşrıkî etmişti... Batıyı ona doğu gibi nurlar saçan bir hale getirmişti!
- مغربی را مشرقی کرده خدای ** کرده مغرب را چو مشرق نورزای