- Taneye bakıp duruyor ya... Sen o bakışları, ayağına vurulan düğüm say!
- آن نظرها که به دانه میکند ** آن گره دان کو به پا برمیزند
- Tane, sen şimdi bana hırsızlama bakıyorsun ama hele sabret; asıl ben seni çalıyorum;
- دانه گوید گر تو میدزدی نظر ** من همی دزدم ز تو صبر و مقر
- O bakış, sonunda seni bana çekince anlarsın ki ben senden gafil değilim der!
- چون کشیدت آن نظر اندر پیم ** پس بدانی کز تو من غافل نیم
- Terazinin dirhemi baş yıkayacak kil olan aktarın kilini, aktar şeker tartarken kil yemeyi âdet edinmiş olan müşterinin gizlice ve hırsızlama çalması
- قصهی عطاری کی سنگ ترازوی او گل سرشوی بود و دزدیدن مشتری گل خوار از آن گل هنگام سنجیدن شکر دزدیده و پنهان
- Toprak yemeyi adet edinmiş olan birisi bir aktara gidip kelle şekeri almak istedi. 625
- پیش عطاری یکی گلخوار رفت ** تا خرد ابلوج قند خاص زفت
- O hilebaz ve gönlü bozuk aktarın terazisinde dirhem ve taş yerine toprak vardı.
- پس بر عطار طرار دودل ** موضع سنگ ترازو بود گل
- Dedi ki: Benim terazimin dirhemi topraktır. Şeker almaya niyetin varsa sabret de dirhem bulayım.
- گفت گل سنگ ترازوی منست ** گر ترا میل شکر بخریدنست
- Adam “Mühim bir işim var, şeker almam lazım... Dirhemin ne olursa olsun, zararı yok” dedi.
- گفت هستم در مهمی قندجو ** سنگ میزان هر چه خواهی باش گو
- Kendi kendisine de “Toprak yemeyi adet edinen kişiye taş nedir ki? Toprak altından daha iyi!
- گفت با خود پیش آنک گلخورست ** سنگ چه بود گل نکوتر از زرست
- Hani o kılavuz kadın gibi... Oğlum, pek güzel bir kız buldum. 630
- همچو آن دلاله که گفت ای پسر ** نو عروسی یافتم بس خوبفر
- Pek güzel ama ondan başka bir şey daha var: o namuslu kız, helvacı kızı demiş de,
- سخت زیبا لیک هم یک چیز هست ** که آن ستیره دختر حلواگرست