- Eğer onun, sana göre de şeker hâline gelmesini istiyorsan var, onu âşıklarının gözüyle gör!
- گر تو خواهی کو ترا باشد شکر ** پس ورا از چشم عشاقش نگر
- O güzele kendi gözünle bakma... İsteneni isteyenlerin gözüyle gör! 75
- منگر از چشم خودت آن خوب را ** بین به چشم طالبان مطلوب را
- Kendi gözünü yum. Gözünün yerine, ona âşık olanlardan ariyet bir göz edin...
- چشم خود بر بند زان خوشچشم تو ** عاریت کن چشم از عشاق او
- Hatta âriyet olarak ondan bir göz, bir görüş, al da onun yüzüne, onun gözüyle bak!
- بلک ازو کن عاریت چشم و نظر ** پس ز چشم او بروی او نگر
- Bak da bıkmadan, usanmadan emin ol. İşte ululuk ıssı peygamber, bunun için “Kim kendini Allah’a verirse Allah, kendisini ona verir” dedi...
- تا شوی آمن ز سیری و ملال ** گفت کان الله له زین ذوالجلال
- “Onun gözü de ben olurum, eli de, gönlü de... Bu suretle devleti, bahtsızlıktan kurtulur” buyurdu.
- چشم او من باشم و دست و دلش ** تا رهد از مدبریها مقبلش
- Ne olursa olsun, kötü ve istenmeyen bir şey bile olsa değil mi ki sana kılavuzluk etti, sevgiline ulaştırdı, sevimlidir, dosttur! 80
- هر چه مکرو هست چون شد او دلیل ** سوی محبوبت حبیبست و خلیل
- Vaaza başladı mı zalimlere, taş yüreklilere ve itikatsızlara dua eden vaiz
- حکایت آن واعظ کی هر آغاز تذکیر دعای ظالمان و سختدلان و بیاعتقادان کردی
- Bir vaiz vardı... Minbere çıktı mı yol kesenlere duaya başlar,
- آن یکی واعظ چو بر تخت آمدی ** قاطعان راه را داعی شدی
- Ellerini kaldırıp “Yarabbi, kötülere, fesatçılara, isyancılara merhamet et!
- دست برمیداشت یا رب رحم ران ** بر بدان و مفسدان و طاغیان
- Hayır sahipleriyle alay edenlerin hepsine, bütün kâfir gönüllülere, kiliselerde bulunanlara merhamette bulun” derdi.
- بر همه تسخرکنان اهل خیر ** برهمه کافردلان و اهل دیر