- Su, pek derin yerdeydi... Susuzun biri suyun üst tarafında bulunan ceviz ağacına binmiş, ağacı silkeliyordu. 745
- در نغولی بود آب آن تشنه راند ** بر درخت جوز جوزی میفشاند
- Ağaçtan cevizler, suya düştükçe suyun sesini dinliyor, sudan meydana gelen habbeleri seyrediyordu.
- میفتاد از جوزبن جوز اندر آب ** بانگ میآمد همی دید او حباب
- Bir akıllı adam, bunu görüp dedi ki: Yiğidim bu cevizler, seni susatır!
- عاقلی گفتش که بگذار ای فتی ** جوزها خود تشنگی آرد ترا
- Suya bir hayli ceviz düşüyor ama su derinde... Senden uzakta!
- بیشتر در آب میافتد ثمر ** آب در پستیست از تو دور در
- Sen, yukarıdan aşağıya zahmetlerle ininceye kadar su da onları daha uzağa götürecek!
- تا تو از بالا فرو آیی به زور ** آب جویش برده باشد تا به دور
- Adam dedi ki: Benim bu ağaç silkelemeden maksadım ceviz toplamak değil... Görünüşe bakma da maksadıma iyi dikkat et! 750
- گفت قصدم زین فشاندن جوز نیست ** تیزتر بنگر برین ظاهر مهایست
- Benim maksadım suyun sesini işitmek ve suda hâsıl olan şu habbeleri görmektir.
- قصد من آنست که آید بانگ آب ** هم ببینم بر سر آب این حباب
- Âlemde susuzun, daima havuzun çevresinde dönüp dolaşmaktan başka ne işi var?
- تشنه را خود شغل چه بود در جهان ** گرد پای حوض گشتن جاودان
- Hacının Kâbe’nin çevresini tavaf etmesi gibi o da ırmağın, suyun çevresinde dolanır, suyun sesini dinler durur!
- گرد جو و گرد آب و بانگ آب ** همچو حاجی طایف کعبهی صواب
- İşte ey halk ziyası Hüsameddin, o susuzun maksadı gibi benim de bu Mesnevi’den maksadım sensin.
- همچنان مقصود من زین مثنوی ** ای ضیاء الحق حسامالدین توی