- Hatta âriyet olarak ondan bir göz, bir görüş, al da onun yüzüne, onun gözüyle bak!
- بلک ازو کن عاریت چشم و نظر ** پس ز چشم او بروی او نگر
- Bak da bıkmadan, usanmadan emin ol. İşte ululuk ıssı peygamber, bunun için “Kim kendini Allah’a verirse Allah, kendisini ona verir” dedi...
- تا شوی آمن ز سیری و ملال ** گفت کان الله له زین ذوالجلال
- “Onun gözü de ben olurum, eli de, gönlü de... Bu suretle devleti, bahtsızlıktan kurtulur” buyurdu.
- چشم او من باشم و دست و دلش ** تا رهد از مدبریها مقبلش
- Ne olursa olsun, kötü ve istenmeyen bir şey bile olsa değil mi ki sana kılavuzluk etti, sevgiline ulaştırdı, sevimlidir, dosttur! 80
- هر چه مکرو هست چون شد او دلیل ** سوی محبوبت حبیبست و خلیل
- Vaaza başladı mı zalimlere, taş yüreklilere ve itikatsızlara dua eden vaiz
- حکایت آن واعظ کی هر آغاز تذکیر دعای ظالمان و سختدلان و بیاعتقادان کردی
- Bir vaiz vardı... Minbere çıktı mı yol kesenlere duaya başlar,
- آن یکی واعظ چو بر تخت آمدی ** قاطعان راه را داعی شدی
- Ellerini kaldırıp “Yarabbi, kötülere, fesatçılara, isyancılara merhamet et!
- دست برمیداشت یا رب رحم ران ** بر بدان و مفسدان و طاغیان
- Hayır sahipleriyle alay edenlerin hepsine, bütün kâfir gönüllülere, kiliselerde bulunanlara merhamette bulun” derdi.
- بر همه تسخرکنان اهل خیر ** برهمه کافردلان و اهل دیر
- Temiz kişilere hiç dua etmez, kötülerden başkasına duada bulunmazdı.
- مینکردی او دعا بر اصفیا ** مینکردی جز خبیثان را دعا
- Ona “Hiç böyle bir âdet görmedik... Sapıklara dua etmek mürüvvet değildir” dediler. 85
- مر ورا گفتند کین معهود نیست ** دعوت اهل ضلالت جود نیست
- Dedi ki: “Ben onlardan iyilik gördüm... Bu yüzden onlara dua etmeyi âdet edindim.
- گفت نیکویی ازینها دیدهام ** من دعاشان زین سبب بگزیدهام