- İbrahim Edhem “Ne arıyorsunuz?” dedi. Dediler ki: Develerimizi! İbrahim Edhem “Damda deve arandığını kim görmüş?” deyince,
- هین چه میجویید گفتند اشتران ** گفت اشتر بام بر کی جست هان
- Dediler ki: “Peki... Öyleyse sen taht üstünde oturur, padişahlık ederken Allah’ı bulmayı nasıl arıyor, nasıl umuyorsun?”
- پس بگفتندش که تو بر تخت جاه ** چون همی جویی ملاقات اله
- İşte bu oldu, bundan sonra bir daha İbrahim Edhem’i kimse görmedi... Peri gibi insanların gözünden kayboldu! 835
- خود همان بد دیگر او را کس ندید ** چون پری از آدمی شد ناپدید
- Kendisi, halkın gözü önündeydi ama manası gizliydi... Halk, sakaldan, hırkadan başka neyi görür ki?
- معنیاش پنهان و او در پیش خلق ** خلق کی بینند غیر ریش و دلق
- Kendi gözünden de kayboldu, halkın gözünden de... İşte ondan sonra zümrüdü anka gibi âlemde meşhur oldu.
- چون ز چشم خویش و خلقان دور شد ** همچو عنقا در جهان مشهور شد
- Hangi kuşun canı, Kaf dağına geldiyse bütün âlem onu söyler, ondan bahseder.
- جان هر مرغی که آمد سوی قاف ** جملهی عالم ازو لافند لاف
- Bu doğu nuru da Sebe’e vurunca Belkıs’a da, oradaki halka da bir velveledir düştü!
- چون رسید اندر سبا این نور شرق ** غلغلی افتاد در بلقیس و خلق
- Ölmüş ruhların hepsi dirildiler, kanat çırptılar... Öldüler, ten mezarlarından başkaldırdılar! 840
- روحهای مرده جمله پر زدند ** مردگان از گور تن سر بر زدند
- Birbirlerine “Bak... Gökten bir sestir geldi” diye müjde vermeye başladılar.
- یک دگر را مژده میدادند هان ** نک ندایی میرسد از آسمان
- O sesten dinler gürbüzleşti... Gönüllerin dalları, yaprakları yeşerdi!
- زان ندا دینها همیگردند گبز ** شاخ و برگ دل همی گردند سبز