- Belkıs, canla, gönülle Süleyman’a gitmeyi kurdu... Geçmiş zamanlarına açıklandı!
- چونک بلقیس از دل و جان عزم کرد ** بر زمان رفته هم افسوس خورد
- Âşıkların adı sanı, arı namusu terk ettikleri gibi o da malını, mülkünü terk etti.
- ترک مال و ملک کرد او آن چنان ** که بترک نام و ننگ آن عاشقان
- O nazlı nazenin kölelerle cariyeler, gözüne porsumuş, kokmuş, çürümüş soğan gibi görünmeye başladı.
- آن غلامان و کنیزان بناز ** پیش چشمش همچو پوسیده پیاز
- Bağlar, köşkler, ırmaklar, aşk yüzünden gözüne külhan gibi görünüyordu. 865
- باغها و قصرها و آب رود ** پیش چشم از عشق گلحن مینمود
- Aşk, kızıştı da akın etti mi bütün güzeller, göze çirkin görünür.
- عشق در هنگام استیلا و خشم ** زشت گرداند لطیفان را به چشم
- Aşk gayreti, zümrüdü bile insanın gözüne pırasa kadar adi gösterir... İşte “Lâ”nın manası budur.
- هر زمرد را نماید گندنا ** غیرت عشق این بود معنی لا
- Ey sığınacak yer arayan, “Lâ ilâhe illâ Hû” budur... Ay bile sana kararmış çömlek gibi görünür!
- لااله الا هو اینست ای پناه ** که نماید مه ترا دیگ سیاه
- Belkıs da hiçbir mala hiçbir hazineye, hiçbir değerli şeye ehemmiyet vermiyordu... Yalnız tahtından geçememişti.
- هیچ مال و هیچ مخزن هیچ رخت ** می دریغش نامد الا جز که تخت
- Süleyman, Belkıs’ın gönlündekini anladı... Çünkü Süleyman’ın gönlünden Belkıs’ın gönlüne yol olmuştu! 870
- پس سلیمان از دلش آگاه شد ** کز دل او تا دل او راه شد
- Karıncaların sesini bile duyan, elbette uzaktakilerin feryadını da duyar.
- آن کسی که بانگ موران بشنود ** هم فغان سر دوران بشنود