- Nurlar saçan güneş doğdu, baş gösterdi mi artık akrebin kuyruğunda kim yurt tutmak ister?
- سر بر آرد آفتاب با شرر ** دم عقرب را کی سازد مستقر
- Fakat bütün bunlarla beraber yine de onun tahtını getirtmek lâzım.
- لیک خود با این همه بر نقد حال ** جست باید تخت او را انتقال
- Getirtmeli de buluştuğu vakit üzülmesin... Çocukça dileği yerine gelmiş olsun. 885
- تا نگردد خسته هنگام لقا ** کودکانه حاجتش گردد روا
- O taht bizce adi bir şey ama onca pek aziz... Ne yapalım, hurilerin sofrasında birde şeytan bulunsun!
- هست بر ما سهل و او را بس عزیز ** تا بود بر خوان حوران دیو نیز
- Hem o nazlı tahtı, sonradan Eyaz’a hırkasıyla çarığı nasıl ibret olduysa ona da ibret olur!
- عبرت جانش شود آن تخت ناز ** همچو دلق و چارقی پیش ایاز
- Bu tahta bakar da neye tutulduğunu, nereden nereye geldiğini, ne haldeyken ne hale büründüğünü bilir, anlar!
- تا بداند در چه بود آن مبتلا ** از کجاها در رسید او تا کجا
- Allah da toprağı, meniyi ve et parçasını daima bizim gözümüz önünde tutmuyor mu?
- خاک را و نطفه را و مضغه را ** پیش چشم ما همیدارد خدا
- A kötü niyetli bak... Seni ne halden ne hale getirdim? Şimdi onlardan nefret ediyorsun değil mi? 890
- کز کجا آوردمت ای بدنیت ** که از آن آید همی خفریقیت
- Sen o devirlerde o toprağa, meniye, et parçasına âşıktın... O zamanlar bu kerem ve ihsanı inkâr ediyordun!
- تو بر آن عاشق بدی در دور آن ** منکر این فضل بودی آن زمان
- Önce toprak halindeyken ( ben nereden akıl ve ruh sahibi olacağım diye) inkârda bulunuyordun ya... bu kerem ve ihsan, o inkârını gidermek içindir.
- این کرم چون دفع آن انکار تست ** که میان خاک میکردی نخست