- Bu tahta bakar da neye tutulduğunu, nereden nereye geldiğini, ne haldeyken ne hale büründüğünü bilir, anlar!
- تا بداند در چه بود آن مبتلا ** از کجاها در رسید او تا کجا
- Allah da toprağı, meniyi ve et parçasını daima bizim gözümüz önünde tutmuyor mu?
- خاک را و نطفه را و مضغه را ** پیش چشم ما همیدارد خدا
- A kötü niyetli bak... Seni ne halden ne hale getirdim? Şimdi onlardan nefret ediyorsun değil mi? 890
- کز کجا آوردمت ای بدنیت ** که از آن آید همی خفریقیت
- Sen o devirlerde o toprağa, meniye, et parçasına âşıktın... O zamanlar bu kerem ve ihsanı inkâr ediyordun!
- تو بر آن عاشق بدی در دور آن ** منکر این فضل بودی آن زمان
- Önce toprak halindeyken ( ben nereden akıl ve ruh sahibi olacağım diye) inkârda bulunuyordun ya... bu kerem ve ihsan, o inkârını gidermek içindir.
- این کرم چون دفع آن انکار تست ** که میان خاک میکردی نخست
- Canlanman, evvelki inkârına karşı reddedilmez bir delildir... Şu hastalığın dermandan da beter oldu ya!
- حجت انکار شد انشار تو ** از دوا بدتر شد این بیمار تو
- Toprağın bu işi yapmasına imkân mı var... Meni, düşmanlıkta bulunur, inkâra düşer mi hiç?
- خاک را تصویر این کار از کجا ** نطفه را خصمی و انکار از کجا
- O zamanlar gönülsüz ve ruhsuzdun... Bu yüzden düşünceyi de inkâr ediyordun, inkârı da! 895
- چون در آن دم بیدل و بیسر بدی ** فکرت و انکار را منکر بدی
- Cemadken insan olacağını inkâr ederdin, şimdi de haşr olmayı inkâr etmede ayak diredin!
- از جمادی چونک انکارت برست ** هم ازین انکار حشرت شد درست
- Sen şuna benzersin: Adam gelir, kapıyı döver de ev sahibi, içerden “Ev sahibi evde yok diye bağırır.
- پس مثال تو چو آن حلقهزنیست ** کز درونش خواجه گوید خواجه نیست