- Asaf da “İsm-i âzam kudretiyle ben, bir anda bu tahtı buraya getiririm” dedi.
- گفت آصف من به اسم اعظمش ** حاضر آرم پیش تو در یک دمش
- İfrit, sihirde üstattı ama o taht, Asaf’ın nefesiyle geldi. 905
- گرچه عفریت اوستاد سحر بود ** لیک آن از نفخ آصف رو نمود
- Belkıs’ın tahtı derhal Süleyman’ın huzurunda belirdi... Fakat Asaf’ın himmetiyle; ifritlerin hilesiyle değil!
- حاضر آمد تخت بلقیس آن زمان ** لیک ز آصف نه از فن عفریتیان
- Süleyman, Allah’a hamd olsun dedi... Bu nimeti de âlemlerin Rabi’nin lütfuyla gördüm, bunun gibi yüzlercesini de!
- گفت حمدالله برین و صد چنین ** که بدیدستم ز رب العالمین
- Sonra tahta baktı da dedi ki: Evet sen ahmakları aldatabilirsin ey ağaç!
- پس نظر کرد آن سلیمان سوی تخت ** گفت آری گولگیری ای درخت
- Nakşedilmiş, bezenmiş tahta ve taş önünde nice aptallar baş kor, secde eder!
- پیش چوب و پیش سنگ نقش کند ** ای بسا گولان که سرها مینهند
- Secde edenin de canından haberi yoktur, secde edilenin de... Ancak canından bir hareket ve azıcık bir eser görmüştür, işte o kadar! 910
- ساجد و مسجود از جان بیخبر ** دیده از جان جنبشی واندک اثر
- Şaşırıp kaldığı sıralarda taşın söz söylediğini, işarette bulunduğunu görmüşte büsbütün hayretlere dalmıştır!
- دیده در وقتی که شد حیران و دنگ ** که سخن گفت و اشارت کرد سنگ
- O kötü kişi, ibadet tavlasını yerinde oynamamıştır da bu yüzden taştan aslanı sahici aslan sanmıştır.
- نرد خدمت چون بنا موضع بباخت ** شیر سنگین را شقی شیری شناخت
- Hakiki aslan da, kereminden cömertlik etmiş, hemencecik köpeğin önüne bir kemik fırlatıp atmış...
- از کرم شیر حقیقی کرد جود ** استخوانی سوی سگ انداخت زود