- Halime bu sese şaşırıp kaldı... ne önde kimse vardı, ne artta!
- گشت حیران آن حلیمه زان صدا ** نه کسی در پیش نه سوی قفا
- Altı cihette de kimse yoktu... fakat bu canlar feda olası ses, ardı ardına gelip durmaktaydı. 925
- شش جهت خالی ز صورت وین ندا ** شد پیاپی آن ندا را جان فدا
- Halime, o güzel ses nereden geliyor, kim söylüyor diye araştırmak üzere Mustafa’yı yere bıraktı.
- مصطفی را بر زمین بنهاد او ** تا کند آن بانگ خوش را جست و جو
- Her tarafa göz gezdirdi... o sırlar açan, gizli şeyler söyleyen padişah nerede diye her tarafa baktı.
- چشم میانداخت آن دم سو به سو ** که کجا است این شه اسرارگو
- Yarabbi, böyle yüce bir ses sağdan, soldan gelmede... Fakat söyleyen kim? diyordu.
- کین چنین بانگ بلند از چپ و راست ** میرسد یا رب رساننده کجاست
- Kimseyi göremeyince şaşırdı, ümidi kesildi, söyleyeni bulamayacağını anladı... Söğüt dalı gibi her tarafı tir tir titriyordu.
- چون ندید او خیره و نومید شد ** جسم لرزان همچو شاخ بید شد
- Tekrar o aklı başında olan çocuğu bıraktığı yere döndü... Bir de ne baksın, Mustafa, koyduğu yerde yok! 930
- باز آمد سوی آن طفل رشید ** مصطفی را بر مکان خود ندید
- Büsbütün şaşırdı... Konağı dertlerle karardı âdeta!
- حیرت اندر حیرت آمد بر دلش ** گشت بس تاریک از غم منزلش
- Şu yana, bu yana koşup bağırmaya, bir tanecik incimi kim aldı benim diye feryat etmeye başladı.
- سوی منزلها دوید و بانگ داشت ** که کی بر دردانهام غارت گماشت
- Mekkeliler biz bilmiyoruz... Hatta orada bir çocuk olduğunu bile görmedik dediler.
- مکیان گفتند ما را علم نیست ** ما ندانستیم که آنجا کودکیست