English    Türkçe    فارسی   

4
96-105

  • Dostlarınsa hakikatte düşmanlarındır; onlar seni Allah tapısından uzaklaştırır, seni meşgul ederler!
  • در حقیقت دوستانت دشمن‌اند ** که ز حضرت دور و مشغولت کنند
  • Bir hayvan vardır ki adına porsuk derler... Dayak yedikçe şişmanlar, semirir, semirir.
  • هست حیوانی که نامش اشغرست ** او به زخم چوب زفت و لمترست
  • Ona sopayı vurdukça iyileşir. Sopa vuruldukça semirir, büyür...
  • تا که چوبش می‌زنی به می‌شود ** او ز زخم چوب فربه می‌شود
  • İşte müminin canı da hakikatten bir porsuktur, o da zahmet ve meşakkatlerle kuvvetlenir, semirir.
  • نفس مومن اشغری آمد یقین ** کو به زخم رنج زفتست و سمین
  • Bu yüzden peygamberler eziyetlere, zahmetlere uğradılar... Onların çektikleri meşakkat, bütün cihan halkının çektiği meşakkatten daha üstündü, daha artıktı! 100
  • زین سبب بر انبیا رنج و شکست ** از همه خلق جهان افزونترست
  • Çünkü canları da, bütün canlardan daha büyük, daha üstündü... Onun için de onların uğradıkları belâya başka bir taife uğramadı.
  • تا ز جانها جانشان شد زفت‌تر ** که ندیدند آن بلا قوم دگر
  • Deri, ilâçlarla belâlara uğrar da Taif derisi güzel bir hale girer.
  • پوست از دارو بلاکش می‌شود ** چون ادیم طایفی خوش می‌شود
  • Yoksa ona o acı ve keskin ilaçlar sürülmeseydi pis pis kokar, berbat bir hale gelirdi!
  • ورنه تلخ و تیز مالیدی درو ** گنده گشتی ناخوش و ناپاک بو
  • İnsanı da tabaklanmamış deri say... Rutubetten nem kapar, çirkin bir hale gelir, ağır ağır kokar!
  • آدمی را پوست نامدبوغ دان ** از رطوبتها شده زشت و گران
  • Sen, ona acı ve keskin ilâçları fazlaca ver de temizlensin, lâtif bir hale gelsin, semirsin! 105
  • تلخ و تیز و مالش بسیار ده ** تا شود پاک و لطیف و با فره