- O güngörmüş, yaş yaşamış ihtiyar, taşlardan bu sözleri duyunca sopasını yere attı.
- چون شنید از سنگها پیر این سخن ** پس عصا انداخت آن پیر کهن
- Titremeye başladı... o seslerden korkmuştu; dişleri takır takır birbirine vuruyordu. 965
- پس ز لرزه و خوف و بیم آن ندا ** پیر دندانها به هم بر میزدی
- Kışın çıplak adamın titremesi gibi titremekte “Eyvahlar olsun, helâk olduk” demekteydi.
- آنچنان که اندر زمستان مرد عور ** او همی لرزید و میگفت ای ثبور
- Halime ihtiyarın bu halini görünce büsbütün şaşırdı, ne yapacağını unuttu.
- چون در آن حالت بدید او پیر را ** زان عجب گم کرد زن تدبیر را
- Dedi ki: “A ihtiyar, ben de mihnetteyim ama şimdi temelli şaşırdım kaldım!
- گفت پیر اگر چه من در محنتم ** حیرت اندر حیرت اندر حیرتم
- An olur rüzgâr bana hatiplik eder, zaman gelir taşlar edep öğretir!
- ساعتی بادم خطیبی میکند ** ساعتی سنگم ادیبی میکند
- Rüzgâr, bana söz söyler... Taş ve dağ, eşyanın hakikatini anlatır! 970
- باد با حرفم سخنها میدهد ** سنگ و کوهم فهم اشیا میدهد
- Gâh olur gayb erleri, gökyüzünün yeşil kanatlı melekleri çocuğumu kaparlar!
- گاه طفلم را ربوده غیبیان ** غیبیان سبز پر آسمان
- Kime ağlayıp sızlanayım... Kime şikâyet edeyim? Yüzlerce gönülle sevdalara kapılanlara döndüm şimdi.
- از کی نالم با کی گویم این گله ** من شدم سودایی اکنون صد دله
- O çocuğun gayreti, gayb sırlarını söyletmiyor, ağzımı yumuyor benim... Şu kadar söyleyeyim: Çocuğum kayboldu!
- غیرتش از شرح غیبم لب ببست ** این قدر گویم که طفلم گم شدست