- Tanrı yoku var ve debdebeli gösterdi, varı da yokluk şeklinde izhar etti.
- نیست را بنمود هست و محتشم ** هست را بنمود بر شکل عدم
- Denizi örttü de köpüğü meydana çıkardı, rüzgarı örttü de sana tozu gösterdi.
- بحر را پوشید و کف کرد آشکار ** باد را پوشید و بنمودت غبار
- Toprak, bir minare gibi havada döne,döne yücelir. Toprak, kendiliğinden nasıl olur da yücelere çıkar?
- چون منارهی خاک پیچان در هوا ** خاک از خود چون برآید بر علا
- A illetli, toprağı yücelerde görüyorsun, fakat rüzgarı görmüyorsun, onu delil ile anlıyorsun.
- خاک را بینی به بالا ای علیل ** باد را نی جز به تعریف دلیل
- Köpüğü her tarafa gider görmektesin. Fakat denizsiz köpük var olamaz ki. 1030
- کف همیبینی روانه هر طرف ** کف بیدریا ندارد منصرف
- Köpüğü duygunla görür, denizi de delil ile anlarsın. Düşünce gizlidir de dedikodu meydanda.
- کف به حس بینی و دریا از دلیل ** فکر پنهان آشکارا قال و قیل
- Bizse yok demeyi var olduğunu ispat sanmışız. Yoku gören bir gözümüz varmış meğer.
- نفی را اثبات میپنداشتیم ** دیدهی معدومبینی داشتیم
- Uykulu göz, hayalden ve yoktan başka ne görebilir ki?
- دیدهای که اندر نعاسی شد پدید ** کی تواند جز خیال و نیست دید
- Hasılı, azgınlıkla başımız dönmüş, şaşırıp kalmışız. Hakikat gizli olduğundan hayal meydana çıkmış.
- لاجرم سرگشته گشتیم از ضلال ** چون حقیقت شد نهان پیدا خیال
- Bu yoku nasıl da gözümüzün önüne dikti? O hakikat, gözden nasıl oldu da gizlendi? 1035
- این عدم را چون نشاند اندر نظر ** چون نهان کرد آن حقیقت از بصر