- O, büyücü gibi acele,acele beş yüz arşın ay ışığı ölçer. 1040
- گز کند کرباس پانصد گز شتاب ** ساحرانه او ز نور ماهتاب
- Fakat ey tutsak, ömrünün parasını aldın mıydı paradan da olursun, eline kumaş da geçmez, kesen de bomboş kalır.
- چون ستد او سیم عمرت ای رهی ** سیم شد کرباس نی کیسه تهی
- Sana “kul eüzü” yü okumak, ey tek Tanrı, lütfet, beni bu üfürüklerden koru, feryat bu düğümlerden!
- قل اعوذت خواند باید کای احد ** هین ز نفاثات افغان وز عقد
- O büyücü karılar düğümlere üfürürler. Onların şerrinden sana sığınırım ey imdada yetişen Tanrı, medet demek gerekir.
- میدمند اندر گره آن ساحرات ** الغیاث المستغاث از برد و مات
- Fakat azizim, bunu işinin, gücünün diliyle de okumalısın. Söz dili gevşektir.
- لیک بر خوان از زبان فعل نیز ** که زبان قول سستست ای عزیز
- Zamanede sana üç yoldaş vardır. Biri vefakardır ikisi gaddar. 1045
- در زمانه مر ترا سه همرهاند ** آن یکی وافی و این دو غدرمند
- Biri dostlarındır, öbürü malın mülkün. Üçüncüsüyse iyi işlerdir ve bu vefalıdır.
- آن یکی یاران و دیگر رخت و مال ** وآن سوم وافیست و آن حسن الفعال
- Mal seninle beraber gelmez, evden dışarı bile çıkmaz. Dost gelir, gelir ama mezar başına kadar.
- مال ناید با تو بیرون از قصور ** یار آید لیک آید تا به گور
- Ölüm günüde dost, sana hal diliyle der ki:
- چون ترا روز اجل آید به پیش ** یار گوید از زبان حال خویش
- Sana buraya kadar yoldaşım, bundan öteye gidemem. Mezarının başında bir zamancağız dururum.
- تا بدینجا بیش همره نیستم ** بر سر گورت زمانی بیستم