- Şu halde ey bahtlı kişi, kuru duayı bırak. Ağaç isteyen tohum eker.
- پس دعای خشک هل ای نیکبخت ** که فشاند دانه میخواهد درخت
- Tohumun yoksa Tanrı, yine o dua yüzünden sana bir fidan bağışlar ki görenler, ne hoş çalışmış da ne güzel fidana sahip olmuş derler.
- گر نداری دانه ایزد زان دعا ** بخشدت نخلی که نعم ما سعی
- Meryem gibi hani. Derdi vardı da tohumu yoktu. Bu dert yüzünden sanat sahibi Tanrı, o kuru hurma ağacını yeşertti. 1190
- همچو مریم درد بودش دانه نی ** سبز کرد آن نخل را صاحبفنی
- Çünkü o ulu, o temiz kadın vefakardı. Tanrı bu yüzden o istemeden onun yüzlerce muradını vefa etti.
- زانک وافی بود آن خاتون راد ** بیمرادش داد یزدان صد مراد
- Vefakar olan topluluk, bu vefayı bütün aleme yaymışlardır.
- آن جماعت را که وافی بودهاند ** بر همه اصنافشان افزودهاند
- Denizler de onların buyruklarına uymuştur, dağlar da. Dört unsur bile onlara kul, köle kesilmiştir.
- گشت دریاها مسخرشان و کوه ** چار عنصر نیز بندهی آن گروه
- Bu, inkar edenler, apaçık görsünler de inansınlar diye onlara bir Tanrı ikramıdır.
- این خود اکرامیست از بهر نشان ** تا ببینند اهل انکار آن عیان
- Onlar, öyle gizli ikram ve ihsanlara nail olmuşlardır ki, ne akla, hayale gelir, ne de söze sığar. 1195
- آن کرامتهای پنهانشان که آن ** در نیاید در حواس و در بیان
- Zaten iş, ebedi olan, kesilmeyen, tükenmesine imkan bulunmayan ikram ve ihsandır.
- کار آن دارد خود آن باشد ابد ** دایما نه منقطع نه مسترد
- Ey gıda, temkin ve sebat ihsan eden Tanrı, halkı bu sebatsızlıktan kurtar.
- ای دهندهی قوت و تمکین و ثبات ** خلق را زین بیثباتی ده نجات