- Onun ağlayışı, ne gamdandır, ne ferahtan. Güzelliğin ta kendisi olan ağlayışı ruh bilir.
- گریهی او نه از غمست و نه از فرح ** روح داند گریهی عین الملح
- Onun ağlayışı da o yandandır, gülüşü de. Aklın vehmettiği şeylerden dışarıdır o.
- گریهی او خندهی او آن سریست ** زانچ وهم عقل باشد آن بریست
- Onun gözyaşı, gözüne benzer. Görmeyen göz nasıl olur da gören göze benzer.
- آب دیدهی او چو دیدهی او بود ** دیدهی نادیده دیده کی شود
- Onun gördüğünü ellemeye imkan yoktur, ne akıl kıyası ile bilinir, ne duygu yolu ile! 1310
- آنچ او بیند نتان کردن مساس ** نه از قیاس عقل و نه از راه حواس
- Gece, ta uzaktan nuru gördü mü kaçar. Şu halde gece karanlığı, nurun halini nasıl bilir?
- شب گریزد چونک نور آید ز دور ** پس چه داند ظلمت شب حال نور
- Sinek, rüzgardan kaçar. Artık nasıl olur da rüzgarların zevkini tadabilir?
- پشه بگریزد ز باد با دها ** پس چه داند پشه ذوق بادها
- Önü olmayan geldi mi sonradan olan, abes olur. Şu halde önü olmayan, sonradan olanı nereden bilecek?
- چون قدیم آید حدث گردد عبث ** پس کجا داند قدیمی را حدث
- Önü olmayan sonradan olan şeye aksetti mi onu hayran eder. Onu yok etti mi de kendi rengine boyar.
- بر حدث چون زد قدم دنگش کند ** چونک کردش نیست همرنگش کند
- Dilersen yüzlerce benzerini bulabilirsin. Fakat benim için lüzum yok o yoksul: 1315
- گر بخواهی تو بیایی صد نظیر ** لیک من پروا ندارم ای فقیر
- Bu “Elif lâm mim ve Hâ mim” bu harfler tıpkı Musa’nın asasına benzer.
- این الم و حم این حروف ** چون عصای موسی آمد در وقوف