English    Türkçe    فارسی   

5
1362-1371

  • Yalnız kaldım, bağıra, bağıra şükredeyim. Artık erkeklerin gah tam, gah yarım yamalak yakınlaşmasından kurtuldum.
  • یافتم خلوت زنم از شکر بانگ  ** رسته‌ام از چار دانگ و از دو دانگ 
  • Kadının keçileri, sanki bini bulmuştu, öyle neşelendi. Eşeğin şehvet ateşiyle kararsız bir hale düştü.
  • از طرب گشته بزان زن هزار  ** در شرار شهوت خر بی‌قرار 
  • Hatta ne keçisi? O yakınlaşma kadını keçi haline getirdi. Ahmağı keçi haline getirmeye, hor hakir bir hale sokmaya şaşılmaz ki!
  • چه بزان که آن شهوت او را بز گرفت  ** بز گرفتن گیج را نبود شگفت 
  • Şehvet isteği, gönlü sağır ve kör yaptı mı eşeği bile Yusuf gibi nurdan meydana gelmiş bir ateş parçası gösterir. 1365
  • میل شهوت کر کند دل را و کور  ** تا نماید خر چو یوسف نار نور 
  • Nice ateşten sarhoş olmuşlar vardır ki ateş ararlar, kendilerini de mutlak nur sanırlar.
  • ای بسا سرمست نار و نارجو  ** خویشتن را نور مطلق داند او 
  • Yalnız Tanrı kulu böyle değildir. yahut da Tanrı birisini çeker çevirir de yola getirir, yaprağı döndürür bu da başka!
  • جز مگر بنده‌ی خدا یا جذب حق  ** با رهش آرد بگرداند ورق 
  • Böyle olan o ateş hayali bilir, o hayalin yolda eğreti olduğunu anlar.
  • تا بداند که آن خیال ناریه  ** در طریقت نیست الا عاریه 
  • Hırs çirkinleri güzel gösterir. Yol afetleri içinde şehvetten beteri yoktur.
  • زشتها را خوب بنماید شره  ** نیست چون شهوت بتر ز آفتاب ره 
  • Şehvet yüz binlerce iyi adı kötüye çıkarmıştır. Yüz binlerce akıllı, fikirli adamı şaşkın bir hale getirmiştir. 1370
  • صد هزاران نام خوش را کرد ننگ  ** صد هزاران زیرکان را کرد دنگ 
  • Bir eşeği bile Mısır Yusuf’u gibi güzel gösterdikten sonra o çıfıt, bir Yusuf’u nasıl gösterir?
  • چون خری را یوسف مصری نمود  ** یوسفی را چون نماید آن جهود