- Bu hararetle bu ağlayış, temel olmasaydı şu dört mevsim nasıl mamur olurdu? 140
- کی بدی معمور این هر چار فصل ** گر نبودی این تف و این گریه اصل
- Güneşin hararetiyle alem bulutunun ağlaması, nasıl cihanın ağzının tadını getiriyor, nasıl alemi hoş bir hale sokuyorsa,
- سوز مهر و گریهی ابر جهان ** چون همی دارد جهان را خوشدهان
- Sen de akıl güneşini yak, gözünü göz yaşları saçan bir bulut haline getir.
- آفتاب عقل را در سوز دار ** چشم را چون ابر اشکافروز دار
- Küçük çocuk gibi sana da ağlayan bir göz gerek. O ekmeği az ye ekmek senin şerefini giderdi.
- چشم گریان بایدت چون طفل خرد ** کم خور آن نان را که نان آب تو برد
- Ten, gece gündüz onunla gelişir, yapraklanırsa can dalı, yapraklarını döker, güz mevsimine düşer.
- تن چو با برگست روز و شب از آن ** شاخ جان در برگریزست و خزان
- Beden azığı, derhal canın azıksız kalmasıyla neticelenir. Bunu azaltmak onu çoğaltmak gerek. 145
- برگ تن بیبرگی جانست زود ** این بباید کاستن آن را فزود
- “Allah’ya borç verin.” Sen de bu ten ağzından borç ver de karşılığında gönlünde yeşillikler bitsin.
- اقرضوا الله قرض ده زین برگ تن ** تا بروید در عوض در دل چمن
- Borç ver de bu ten lokmasını azalt, bu suretle de “Gözlerin görmediği” yüz görünsün.
- قرض ده کم کن ازین لقمهی تنت ** تا نماید وجه لا عین رات
- Ten kendisini pislikten arıtırsa ululuk misk ve incileriyle dolar.
- تن ز سرگین خویش چون خالی کند ** پر ز مشک و در اجلالی کند
- Böyle adam şu pislikten kurtulur, temizliğe ulaşır, bedeni, “Allah sizi, kirlerden temizlemeyi diler” sırrına ulaşır.
- زین پلیدی بدهد و پاکی برد ** از یطهرکم تن او بر خورد