- Tanrıya şükret yoksullara ekmek ver ki onun çuvalında eskimedin, yıpranmadın.
- بلک شکر حق کن و نان بخش کن ** که نگشتی در جوال او کهن
- Ebedi ve doğru bir dost aramak üzere çuvalından tez çıktın.
- از جوالش زود بیرون آمدی ** تا بجویی یار صدق سرمدی
- Ne nazlı, ne vefalı sevgidir o ki ölümünden sonra bile dostluğu bir katken üç kat olur, bağlılığındaki kuvvet üç kat artar.
- نازنین یاری که بعد از مرگ تو ** رشتهی یاری او گردد سه تو
- O dost, ya padişahtır, yüce bir sultandır, yahut da padişahın makbulü olan yanında şefaati kabul edilen bir kuldur.
- آن مگر سلطان بود شاه رفیع ** یا بود مقبول سلطان و شفیع
- Düzenbaz, hileci, riyakar dosttan kurtuldun, ölmeden önce onun düzenini riyasını gördün. 1520
- رستی از قلاب و سالوس و دغل ** غر او دیدی عیان پیش از اجل
- Eğer alemde halkın sana su cefasını bilsen bu, sence gizli bir altın hazinesi sayılır.
- این جفای خلق با تو در جهان ** گر بدانی گنج زر آمد نهان
- Halkı, sana karsı kötü huylu eder de sonunda çaresiz kalırsın, hepsinden yüz çevirirsin.
- خلق را با تو چنین بدخو کنند ** تا ترا ناچار رو آن سو کنند
- Şunu iyice bil ki nihayet hepsi de düşman olacak, baş kesici hasım kesilecektir.
- این یقین دان که در آخر جملهشان ** خصم گردند و عدو و سرکشان
- Sen de mezarda tek Tanrı’dan “Yarabbi, beni tek bırakma” diye feryat edeceksin.
- تو بمانی با فغان اندر لحد ** لا تذرنی فرد خواهان از احد
- Ey cefası vefalıların ahdından güzel olan dost, vefalıların bal gibi vefaları da sendendir. 1525
- ای جفاات به ز عهد وافیان ** هم ز داد تست شهد وافیان