- Arayanlar için bu gök perdenin altında bir adettir koydu, sebepler ve yollar yarattı.
- سنتی بنهاد و اسباب و طرق ** طالبان را زیر این ازرق تتق
- Olan şeylerin pek çoğu o adete göre olagelir. Fakat bazı da olur ki kudret, o adeti yırtar, kaldırır.
- بیشتر احوال بر سنت رود ** گاه قدرت خارق سنت شود
- Hoşluk ve tatlılıkla adet, yol yordam koydu ama sonra da o adeti, o yolu yordamı yırttı, adına mucize dendi. 1545
- سنت و عادت نهاده با مزه ** باز کرده خرق عادت معجزه
- Sebepsiz olarak bize yücelik gelmez. Gelmez ama kudret, sebebi kaldırmada aciz değil.
- بیسبب گر عز به ما موصول نیست ** قدرت از عزل سبب معزول نیست
- Ey sebebe kapılan, sebepten dışarı uçma. Fakat sebebi yaratanı da abes sanmaya kalkışma.
- ای گرفتار سبب بیرون مپر ** لیک عزل آن مسبب ظن مبر
- Sebebi yaratan Tanrı, ne dilerse yapar. Mutlak olan kudret, sebepleri de yırtar, ortadan kaldırır.
- هر چه خواهد آن مسبب آورد ** قدرت مطلق سببها بر درد
- Fakat arayan muradına erişsin diye çok defa, yaptığı işleri sebeple yapar, sebeple yaratır.
- لیک اغلب بر سبب راند نفاذ ** تا بداند طالبی جستن مراد
- Sebep olmasa mürit nasıl yol arasın? Şu halde yolda sebeplerin görünmesi lazımdır. 1550
- چون سبب نبود چه ره جوید مرید ** پس سبب در راه میباید بدید
- Bu sebepler, görüşlere perdedir. Çünkü her göz, onun sanatını görmeye layık değildir.
- این سببها بر نظرها پردههاست ** که نه هر دیدار صنعش را سزاست
- Sebebi yırtacak bir göz gerek ki perdeleri kökünden çekip çıkarsın.
- دیدهای باید سبب سوراخ کن ** تا حجب را بر کند از بیخ و بن