- O, sur’u üfürür, bedenlere can gelir. Senin nefesin mücerret gönüllere can bağışlar.
- بانگ صورش نشات تنها بود ** نفخ تو نشو دل یکتا بود
- Bedendeki canın canı, gönlün diriliğidir. Şu halde senin ihsanın, İsrafil’in ihsanından üstündür.
- جان جان تن حیات دل بود ** پس ز دادش داد تو فاضل بود
- Sonra Mikâil bedenlere fizik verir. Senin çalışmansa aydın gönlü rızıklandırır.
- باز میکائیل رزق تن دهد ** سعی تو رزق دل روشن دهد
- O kile vergisiyle eteğini doldurmuştur. Senin rızkınsa kileye sığmaz. 1570
- او بداد کیل پر کردست ذیل ** داد رزق تو نمیگنجد به کیل
- Kahır ve şiddet sahibi Azrail’den de üstünsün. Rahmetin, gazaptan fazla ve üstün olduğu gibi.
- هم ز عزرائیل با قهر و عطب ** تو بهی چون سبق رحمت بر غضب
- Arşı bu dördü taşırlar. Sen bunların padişahısın. Hakikatte uyanıklık bakımından dördünün en yücesi en üstünüsün.
- حامل عرش این چهارند و تو شاه ** بهترین هر چهاری ز انتباه
- Mahşer günü görürsün ki arşı sekiz melek taşır. O zaman sekizinin en üstünü yine sen olacaksın demeye başladı.
- روز محشر هشت بینی حاملانش ** هم تو باشی افضل هشت آن زمانش
- Bu çeşit sayıp dökmeye, ağlayıp yalvarmaya koyuldu. Çünkü o, bundaki maksadın ne olduğunu anlamış, bundan bir koku almıştı.
- همچنین برمیشمرد و میگریست ** بوی میبرد او کزین مقصود چیست
- Cebrail utanç madeniydi. O antlar, yolunu bağladı. 1575
- معدن شرم و حیا بد جبرئیل ** بست آن سوگندها بر وی سبیل
- Yer, pek çok yalvardığı, antlar, yeminler verdiği için geri döndü, dedi ki: Ey kulların rabbi!
- بس که لابه کردش و سوگند داد ** بازگشت و گفت یا رب العباد