- Hepsi damlardan aşağı indi. Başlarını açıp ovanın yolunu tuttular.
- جملگان از بامها زیر آمدند ** سر برهنه جانب صحرا شدند
- Analar evlatlarını kendilerinden ayırdılar. Hepsi feryat figana, çığrışıp ağlaşmaya koyuldu.
- مادران بچگان برون انداختند ** تا همه ناله و نفیر افراختند
- O kavim, akşam namazından seher vaktine kadar başlarına toprak serptiler.
- از نماز شام تا وقت سحر ** خاک میکردند بر سر آن نفر
- Hepsi avaz,avaz ağlaşıp yalvardılar. O inatçı kavme Tanrı acıdı.
- جملگی آوازها بگرفته شد ** رحم آمد بر سر آن قوم لد
- Ümitsizlikten, sabırsız ah ve feryattan sonra yavaş,yavaş bulut dağılmaya başladı. 1615
- بعد نومیدی و آه ناشکفت ** اندکاندک ابر وا گشتن گرفت
- Yunus peygamberin hikayesi uzun ve etraflıdır. Halbuki toprağı anlatma ve feyiz verme zamanı.
- قصهی یونس درازست و عریض ** وقت خاکست و حدیث مستفیض
- Hasılı ağlayıp sızlanmanın Tanrı yanında değeri vardır. Ağlayıp sızlanmadaki değer nerede var?
- چون تضرع را بر حق قدرهاست ** وآن بها که آنجاست زاری را کجاست
- Ey ümit hemen kalk, belini sıkıca bağla. Kalk ey ağlayan daima gül.
- هین امید اکنون میان را چست بند ** خیز ای گرینده و دایم بخند
- Çünkü ulu Tanrı üstünlük bakımından gözyaşını, şehitlerin kanları ile bir tutmadadır.
- که برابر مینهد شاه مجید ** اشک را در فضل با خون شهید
- Tanrının, Adem aleyhisselam'ın bedenini yaratmak üzere bir avuç toprak alması için İsrafil aleyhisselam'ı yeryüzüne göndermesi.
- فرستادن اسرافیل را علیهالسلام به خاک کی حفنهای بر گیر از خاک بهر ترکیب جسم آدم علیهالسلام
- Tanrımız bunun üzerine İsrafil’e, yürü dedi, avucunu toprakla doldur gel. 1620
- گفت اسرافیل را یزدان ما ** که برو زان خاک پر کن کف بیا