- Sen rahmet meleğisin, merhamet edersin. Sen Arşı taşımaktasın, ihsan ve lütufların kıblesisin.
- تو فرشتهی رحمتی رحمت نما ** حامل عرشی و قبلهی دادها
- Arş, ihsan ve adalet madenidir. Onun altıdan yargılamalarla dolu dört tane ırmak akmaktadır.
- عرش معدن گاه داد و معدلت ** چار جو در زیر او پر مغفرت
- Süt, ebedi olan bal, şarap ve akar su ırmakları.
- جوی شیر و جوی شهد جاودان ** جوی خمر و دجلهی آب روان
- Bunlar arştan cennetlere giderler. Alemde o ırmaklardan çok az bir şey görünür. 1630
- پس ز عرش اندر بهشتستان رود ** در جهان هم چیزکی ظاهر شود
- Gerçi o dört ırmağın burada görünen cüzleri bulanıktır ya. Neden? Acı yokluk zehrinden.
- گرچه آلودهست اینجا آن چهار ** از چه از زهر فنا و ناگوار
- O dört ırmaktan şu kara toprağa bir yudumcuk serptiler de bir fitnedir kopardılar.
- جرعهای بر خاک تیره ریختند ** زان چهار و فتنهای انگیختند
- Bu suretle aşağılık kişiler, onların aslını arasınlar, bunu dilediler. Fakat adam olmayanlar bunlara kani olup gittiler.
- تا بجویند اصل آن را این خسان ** خود برین قانع شدند این ناکسان
- Tanrı çocukları beslemek, yetiştirmek için sütü verdi, her kadının göğsünü bu süt ırmağına kaynak yaptı.
- شیر داد و پرورش اطفال را ** چشمه کرده سینهی هر زال را
- Şarap ırmağını, gamı defetmek, düşünceyi gidermek ve insana kuvvet ve cesaret vermek için üzümden akıttı. 1635
- خمر دفع غصه و اندیشه را ** چشمه کرده از عنب در اجترا
- Bal ırmağına da arının için kaynak etti, o ırmağı bedendeki hastalıkları gidermek için akıttı.
- انگبین داروی تن رنجور را ** چشمه کرده باطن زنبور را