- Ben bir yetime tokat atsam, halim bir adam da ona tatlı bir şey verse,
- گر طبانجه میزنم من بر یتیم ** ور دهد حلوا به دستش آن حلیم
- Bu tokat onun tatlısından daha hoştur. Eyvah Eğer o tatlıya kanarsa.
- این طبانجه خوشتر از حلوای او ** ور شود غره به حلوا وای او
- Feryadından ciğerim yanıyor. Fakat Tanri, bana başka bir çeşit lütuf öğretmede.
- بر نفیر تو جگر میسوزدم ** لیک حق لطفی همیآموزدم
- Gizli lütuf, kahırlar içindedir; değer biçilmez akikin pislik içinde oluşu gibi. 1665
- لطف مخفی در میان قهرها ** در حدث پنهان عقیق بیبها
- Tanrı’nın kahrı, benim ilmimden yüz kat iyidir. Tanrı’dan canını esirgemek can çekişmektir.
- قهر حق بهتر ز صد حلم منست ** منع کردن جان ز حق جان کندنست
- Onun en kötü kahrı, iki alemin de ilminden iyidir. Ne güzeldir alemlerin rabbi ve ne iyidir onun yardımı.
- بترین قهرش به از حلم دو کون ** نعم ربالعالمین و نعم عون
- Onun kahrında lütuflar gizlidir; onun uğrunda can vermek, adamın canına canlar katar.
- لطفهای مضمر اندر قهر او ** جان سپردن جان فزاید بهر او
- Kendine gel de kötü zannı ve azgınlığı bırak. Madem ki Tanrı gel diyor, başını ayak yap da koş.
- هین رها کن بدگمانی و ضلال ** سر قدم کن چونک فرمودت تعال
- Onun gel demesi, insana yücelikler verir; sarhoşluklar, eşler, yaygılar bağışlar. 1670
- آن تعال او تعالیها دهد ** مستی و جفت و نهالیها دهد
- Ben o yüce emri hiç, ama hiçbir suretle tevil edemem.
- باری آن امر سنی را هیچ هیچ ** من نیارم کرد وهن و پیچ پیچ