- Aklı bir dostun aklına dost et de “Onların işi danışmakladır” ayetini oku ona göre iş yap!
- عقل را با عقل یاری یار کن ** امرهم شوری بخوان و کار کن
- Mustafa aleyhisselam’ın, O utangaçlık ve nedametle ağlayıp inliyen, ümitsizlik ateşiyle yanıp kavrulan konuk arabı yatıştırıp ona iltifatta bulunması
- نواختن مصطفی علیهالسلام آن عرب مهمان را و تسکین دادن او را از اضطراب و گریه و نوحه کی بر خود میکرد در خجالت و ندامت و آتش نومیدی
- Bu sözün sonu yoktur. Arap o padişahın lütfuna şaşırıp kaldı.
- این سخن پایان ندارد آن عرب ** ماند از الطاف آن شه در عجب
- Deli oluyordu aklı kaçayazdı. Mustafa’nın akıl eli onu geri çekti.
- خواست دیوانه شدن عقلش رمید ** دست عقل مصطفی بازش کشید
- Bu yana gel dedi, bir kişi ağır bir uykudan nasıl uyanırsa uyandı. O tarafa geldi. 170
- گفت این سو آ بیامد آنچنان ** که کسی برخیزد از خواب گران
- Mustafa bu yana gel, bu işi yapma, kendine gel. Bu yanda sana bir çok işler var dedi.
- گفت این سو آ مکن هین با خود آ ** که ازین سو هست با تو کارها
- Yüzüne su serpti, ey Allah şehidi, dedi, dile gel şahadet getir.
- آب بر رو زد در آمد در سخن ** کای شهید حق شهادت عرضه کن
- Ben de şehit olayım da dışarı çıkayım. O uçsuz bucaksız çölde bulundukça canımdan beziyorum.
- تا گواهی بدهم و بیرون شوم ** سیرم از هستی در آن هامون شوم
- Biz takdir kadısının şu dehlizinde Bela ve Elest davalarını görmek için duruyoruz.
- ما درین دهلیز قاضی قضا ** بهر دعوی الستیم و بلی
- Biz bela dedik sınama yönünden işimiz ve sözümüz, bunu görmek, bunu bildirmekten ibarettir. 175
- که بلی گفتیم و آن را ز امتحان ** فعل و قول ما شهودست و بیان
- Neden kadı’nın dehlizinde durmaktayız? Biz şahit olmak için gelmedik mi?
- از چه در دهلیز قاضی ای گواه ** حبس باشی ده شهادت از پگاه