- O güzelim mermer, o yüce taş, zindanın burcuna ne yakışıyordu, ne de güzel uymuştu.
- آن رخام خوب و آن سنگ شریف ** برج زندان را بهی بود و الیف
- Nasıl oldu da kırdı, beni de hapisten kurtardı? Bu suça karşılık elini kırmalı onun der mi?
- چون شکستش تا که زندانی برست ** دست او در جرم این باید شکست
- Hapisten çıkarılıp dar ağacına götürülen kişiden başka hiçbir mahpus böyle saçma bir söz söylemez.
- هیچ زندانی نگوید این فشار ** جز کسی کز حبس آرندش به دار
- Birisine, yılan zehrinden kurtarıp şeker verseler bu hal, o adama hiç acı gelir mi? 1720
- تلخ کی باشد کسی را کش برند ** از میان زهر ماران سوی قند
- Can beden kavgasından kurtulur. Beden ayağı olmaksızın gönül kanadıyla uçmaya başlar.
- جان مجرد گشته از غوغای تن ** میپرد با پر دل بیپای تن
- Hani zindanın kuyusuna hapsedilen adamın uyuyup rüyasında gül bahçesini görmesi gibi.
- همچو زندانی چه که اندر شبان ** خسپد و بیند به خواب او گلستان
- Bu adam der ki: Tanrım, beni bedene döndürme de su gül bahçesinde bir salınıp gezineyim.
- گوید ای یزدان مرا در تن مبر ** تا درین گلشن کنم من کر و فر
- Tanrı da duan kabul edildi, dönme der. Doğrusunu Tanrı daha iyi bilir ya.
- گویدش یزدان دعا شد مستجاب ** وا مرو والله اعلم بالصواب
- Bu çeşit rüya bir bak ne hoştur. Adam, ölümünü görmeden cennete gitmede. 1725
- این چنین خوابی ببین چون خوش بود ** مرگ نادیده به جنت در رود
- Artık hiç o adam, uyanmaya hasret çeker, kuyunun dibinde zincirlere, bukağılara vurulmuş olarak yaşamayı arzular mı?
- هیچ او حسرت خورد بر انتباه ** بر تن با سلسله در قعر چاه