- Ben de şehit olayım da dışarı çıkayım. O uçsuz bucaksız çölde bulundukça canımdan beziyorum.
- تا گواهی بدهم و بیرون شوم ** سیرم از هستی در آن هامون شوم
- Biz takdir kadısının şu dehlizinde Bela ve Elest davalarını görmek için duruyoruz.
- ما درین دهلیز قاضی قضا ** بهر دعوی الستیم و بلی
- Biz bela dedik sınama yönünden işimiz ve sözümüz, bunu görmek, bunu bildirmekten ibarettir. 175
- که بلی گفتیم و آن را ز امتحان ** فعل و قول ما شهودست و بیان
- Neden kadı’nın dehlizinde durmaktayız? Biz şahit olmak için gelmedik mi?
- از چه در دهلیز قاضی ای گواه ** حبس باشی ده شهادت از پگاه
- Ey şahit niceye bir kadı’nın dehlizinde hapis olacaksın? O şahadeti ver de kurtul!
- چند در دهلیز قاضی ای گواه ** حبس باشی ده شهادت از بگاه
- Seni buraya şunun için çağırdılar ki inat etmiyesin, o şahadette bulunasın.
- زان بخواندندت بدینجا تا که تو ** آن گواهی بدهی و ناری عتو
- Halbuki sen, inadından şu daracık yerde oturmuş, elini bağlamış, dudağını yummuşsun.
- از لجاج خویشتن بنشستهای ** اندرین تنگی کف و لب بستهای
- Ey tanık, sen bu şahadette bulunmadıkça şu dehlizden nasıl kurtulabilirsin? 180
- تا بندهی آن گواهی ای شهید ** تو ازین دهلیز کی خواهی رهید
- İş bir anda biter, yap, bitir. Kısa işi kendine uzatma.
- یک زمان کارست بگزار و بتاز ** کار کوته را مکن بر خود دراز
- İster yüzyılda ister bir anda olsun; şu emaneti ver de kurtul!
- خواه در صد سال خواهی یک زمان ** این امانت واگزار و وا رهان
- Dışta olan namaz, oruç ve sair ibadetler, içteki nura tanıktır.
- بیان آنک نماز و روزه و همه چیزهای برونی گواهیهاست بر نور اندرونی