- Bir başka biri de dedi ki: Ölüm olmasaydı ıstıraplarla dolu olan bu dünya hiçbir şeye yaramazdı.
- آن دگر گفت ار نبودی مرگ هیچ ** که نیرزیدی جهان پیچپیچ
- Ovaya yığılmış, dövülmeden öylece bırakılmış bir harmana benzerdi.
- خرمنی بودی به دشت افراشته ** مهمل و ناکوفته بگذاشته
- Halbuki sen asil ölümü dirilik sandın, tohumu çorak yere ektin.
- مرگ را تو زندگی پنداشتی ** تخم را در شوره خاکی کاشتی
- Yalancı akıl, her şeyi aksi görür, diriliği de ölüm sanır a ahmak!
- عقل کاذب هست خود معکوسبین ** زندگی را مرگ بیند ای غبین
- Ey Tanrı, sen bize her şeyi, o hile yurdunda nasılsa öylece göster. 1765
- ای خدا بنمای تو هر چیز را ** آنچنان که هست در خدعهسرا
- Hiçbir ölü, öldüğüne hayıflanmaz, azığın azlığına hayıflanır.
- هیچ مرده نیست پر حسرت ز مرگ ** حسرتش آنست کش کم بود برگ
- Yoksa ölen, bir kuyudan ovaya, devlete, yaşayışa ve genişliğe çıkar.
- ورنه از چاهی به صحرا اوفتاد ** در میان دولت و عیش و گشاد
- Bu yas konağından, şu daracık deve yatağından geniş bir ovaya göçer.
- زین مقام ماتم و ننگین مناخ ** نقل افتادش به صحرای فراخ
- Orası doğruluk makamıdır, yalan sayvanı değil. Orada hususi bir şarap vardır, adam onunla sarhoş olur ayranla değil.
- مقعد صدقی نه ایوان دروغ ** بادهی خاصی نه مستیی ز دوغ
- Orası öyle bir doğruluk makamıdır ki orada onunla oturan Tanrıdır. Ateşe tapanların mabedi olan su balçıktan kurtulmuştur. 1770
- مقعد صدق و جلیسش حق شده ** رسته زین آب و گل آتشکده