- İster yüzyılda ister bir anda olsun; şu emaneti ver de kurtul!
- خواه در صد سال خواهی یک زمان ** این امانت واگزار و وا رهان
- Dışta olan namaz, oruç ve sair ibadetler, içteki nura tanıktır.
- بیان آنک نماز و روزه و همه چیزهای برونی گواهیهاست بر نور اندرونی
- Bu namaz, oruç ve savaş da inanışa tanıktır.
- این نماز و روزه و حج و جهاد ** هم گواهی دادنست از اعتقاد
- Bu zekat, hediye, bu hasedi bırakma da kendi sırrından haber vermedir.
- این زکات و هدیه و ترک حسد ** هم گواهی دادنست از سر خود
- İhsanda bulunmak doyurmak, konuk davet etmek, ey ulular, biz sizinleyiz, size doğru bir özle inandık demektir. 185
- خوان و مهمانی پی اظهار راست ** کای مهان ما با شما گشتیم راست
- Hediyeler armağanlar, sunulan şeyler, ben seninleyim; seni seviyorum diye tanıklıktan ibarettir.
- هدیهها و ارمغان و پیشکش ** شد گواه آنک هستم با تو خوش
- Kimi bir mal veya afsun için çalışır, uğraşırsa bu ne demektir? İçimde bir gevherim var demektir;
- هر کسی کوشد به مالی یا فسون ** چیست دارم گوهری در اندرون
- Allah’dan çekinmemden, yahut cömertliğimden bir gevherim var ki bu zekatla oruç ikisine de şahittir.
- گوهری دارم ز تقوی یا سخا ** این زکات و روزه در هر دو گوا
- Oruç der ki: Bu helalden çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkan yok.
- روزه گوید کرد تقوی از حلال ** در حرامش دان که نبود اتصال
- Zekat der ki: Kendi malını bile veriyor, artık, kendisiyle aynı dinde aynı yolda olandan nasıl çalar? 190
- وان زکاتش گفت کو از مال خویش ** میدهد پس چون بدزدد ز اهل کیش
- Fakat bu işleri riya ve tezvirle yaparsa o iki tanık, Allah’nın adalet mahkemesine kabul edilmez.
- گر بطراری کند پس دو گواه ** جرح شد در محکمهی عدل اله