English    Türkçe    فارسی   

5
1852-1861

  • Artık o ebedi ve daimi nur karşısında insanlar babasının debdebesi ve ihtiyarı nedir ki?
  • خود چه باشد پیش نور مستقر  ** کر و فر اختیار بوالبشر 
  • Onun söyleyen dili, bir et parçası, gören gözü bir et lokması.
  • گوشت‌پاره آلت گویای او  ** پیه‌پاره منظر بینای او 
  • Duyan kulağı, iki parça kemikten, anlayan kalbi iki kahra kanan ibaret.
  • مسمع او آن دو پاره استخوان  ** مدرکش دو قطره خون یعنی جنان 
  • Sen pisliklerle dopdolu bir kurtcağızsın. Fakat cihana bir gürültü saldın. 1855
  • کرمکی و از قذر آکنده‌ای  ** طمطراقی در جهان افکنده‌ای 
  • Meniden yaratıldın, benliği bırak. Ey Eyaz, çarığı hatırla.
  • از منی بودی منی را واگذار  ** ای ایاز آن پوستین را یاد دار 
  • Eyaz'ın çarık ve postunu koyduğu bir odası vardı. Kapısı sağlam ve kilitli olduğu için kapı yoldaşları, orada bir define var sanırlardı.
  • قصه‌ی ایاز و حجره داشتن او جهت چارق و پوستین و گمان آمدن خواجه تاشانس را کی او را در آن حجره دفینه است به سبب محکمی در و گرانی قفل 
  • Eyaz, pek akıllı, fikirli olduğundan postu ile çarığını bir odaya asmıştı.
  • آن ایاز از زیرکی انگیخته  ** پوستین و چارقش آویخته 
  • Her gün o boş odaya gider, kendi kendisine Ululanma derdi, işte çağırın şu.
  • می‌رود هر روز در حجره‌ی خلا  ** چارقت اینست منگر درعلا 
  • Padişaha onun bir odası var dediler, oraya biriktirdiği altınları, gümüşleri altın küplerini koymuş.
  • شاه را گفتند او را حجره‌ایست  ** اندر آنجا زر و سیم و خمره‌ایست 
  • Kimseyi oraya sokmuyor. Daima kapısını kapalı tutuyor. 1860
  • راه می‌ندهد کسی را اندرو  ** بسته می‌دارد همیشه آن در او 
  • Padişah dedi ki: Tuhaf şey. O kölenin bizden gizlediği nedir ki acaba?
  • شاه فرمود ای عجب آن بنده را  ** چیست خود پنهان و پوشیده ز ما