- Oruç der ki: Bu helalden çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkan yok.
- روزه گوید کرد تقوی از حلال ** در حرامش دان که نبود اتصال
- Zekat der ki: Kendi malını bile veriyor, artık, kendisiyle aynı dinde aynı yolda olandan nasıl çalar? 190
- وان زکاتش گفت کو از مال خویش ** میدهد پس چون بدزدد ز اهل کیش
- Fakat bu işleri riya ve tezvirle yaparsa o iki tanık, Allah’nın adalet mahkemesine kabul edilmez.
- گر بطراری کند پس دو گواه ** جرح شد در محکمهی عدل اله
- Avcı tane saçar ama acımasından değil, avlanmak için.
- هست صیاد ار کند دانه نثار ** نه ز رحم و جود بل بهر شکار
- Kedi de oruç ayında oruç tutar ama kendisini av avlamak için uyur gösterir.
- هست گربهی روزهدار اندر صیام ** خفته کرده خویش بهر صید خام
- Bu eğrilikten yüzlerce kavim, kötü sanılmıştır. Bu kötü kişi, cömert kişilerle oruç tutanların adını da kötüye çıkarmıştır.
- کرده بدظن زین کژی صد قوم را ** کرده بدنام اهل جود و صوم را
- Fakat Allah’nın lütuf ve ihsanı, o eğri işlerle bulunmakla beraber nihayet onu, hepsinden de arıtır. 195
- فضل حق با این که او کژ میتند ** عاقبت زین جمله پاکش میکند
- Rahmeti o kötülüğü aşmış, ayın on dördüne bile vermediği ışığı vermiştir.
- سبق برده رحمتش وان غدر را ** داده نوری که نباشد بدر را
- Allah onun çalışmasını bu kötülükle karışmadan yıkar; rahmeti, onu bu hatadan arıtır.
- کوششش را شسته حق زین اختلاط ** غسل داده رحمت او را زین خباط
- Bu suretle de Allah’nın yarlıgayıcılığı meydana çıkar; bu miğfer, kulun kelliğini örter.
- تا که غفاری او ظاهر شود ** مغفری کلیش را غافر شود