English    Türkçe    فارسی   

5
1942-1951

  • Fakat su güneşten haberdar oldu mu buzu kalmaz, yumuşar, ısınır akıverir.
  • چون خبر شد ز آفتابش یخ نماند  ** نرم گشت و گرم گشت و تیز راند 
  • İçi görmek, bütün bedeni hor etmek, aşık olmaktır. Çünkü bu taktirde bütün beden tamahtan ibaret olur. “Tamah eden alçalır” denmiştir.
  • شد ز دید لب جمله‌ی تن طمع  ** خوار و عاشق شد که ذل من طمع 
  • Fakat içi görmeyen, deriyle kanaat eder. “Kanaat eden yüceldi” bağı, ona zindan olur.
  • چون نبیند مغز قانع شد به پوست  ** بند عز من قنع زندان اوست 
  • Burada yücelik kafirliktir alçalmak din. Taş taşlıktan fani olmadıkça yüzüğe takılır mi? 1945
  • عزت اینجا گبریست و ذل دین  ** سنگ تا فانی نشد کی شد نگین 
  • Hem hala taşsın, hem de ben diyor, varlık güdüyorsun. Halbuki senin yoksullanmanın, yok olmanın tam zamanı.
  • در مقام سنگی آنگاهی انا  ** وقت مسکین گشتن تست وفنا 
  • Kafir, daima mal ve mevki arar. Çünkü külhan, fışkı ile tavlanır.
  • کبر زان جوید همیشه جاه و مال  ** که ز سرگینست گلحن را کمال 
  • Bu iki dadı, mal ve mevki, deriyi şişirir, yağla etle, kibirle, benlikle doldurur.
  • کین دو دایه پوست را افزون کنند  ** شحم و لحم و کبر و نخوت آکنند 
  • Kafirler gözlerini isin içine atmadılar da o yüzden deriyi iç sandılar.
  • دیده را بر لب لب نفراشتند  ** پوست را زان روی لب پنداشتند 
  • Bu yola kılavuz İblistir. Çünkü mevki tuzağına ilk avlanan odur. 1950
  • پیش‌وا ابلیس بود این راه را  ** کو شکار آمد شبیکه‌ی جاه را 
  • Mal yılana benzer mevki ise ejderhadır. Tanrı erlerinin gölgesi bu ikisine de zümrüttür.
  • مال چون مارست و آن جاه اژدها  ** سایه‌ی مردان زمرد این دو را