English    Türkçe    فارسی   

5
1998-2007

  • Bilir ki o kılıcı kendime vuruyorum. Çünkü ben oyum hakikatte o da ben.
  • Niyaz, nazın zahiren zıddıdır, fakat hakikatte aşıkla maşuk, görünüşte zıt olmakla beraber birdir. Nitekim aynanın sureti yoktur, suretsizlik de suretin zıddıdır. Fakat aynayla suret arasında hakikatte birlik vardır. Bunu anlatmak uzun sürer. Aklı olana bir işaret yeter.
  • Ayrılık derdinden Mecnun, ansızın hastalandı.
  • İştiyak aleviyle kanı kaynadı, nihayet boğaz illetine tutuldu. 2000
  • Tedavi için hekim geldi. Gördü ki damarını yarmak ve kan almaktan başka çare yok.
  • Kanı defetmek için hacamat lazım dedi. Çağırdılar hünerli bir hacamatçı geldi.
  • Kolunu bağladı, sis olan yeri deşeceği sırada o huyu, aşktan ibaret olan aşık, bir nara attı.
  • Dedi ki: Paranı al git, hacamat etme. Ölürsem öleyim, bu köhnemiş beden bırak ölsün!
  • Hacamatçı dedi ki: Bundan ne korkuyorsun sen kükremiş aslandan bile korkmazsın. 2005
  • Geceleyin aslan, kurt, ayı, yaban sığırı gibi hayvanlarla bütün yırtıcı hayvanat, saf,saf çevrene toplanırlar.
  • Onlar sende aşk ve vecitten başka hiçbir şey görmezler. Senden insan kokusu almazlar.