Biz, bize layık olanı işledik. Artık ey ulu Padişah, sen ne buyruk yürütürsen yürüt.2090
کردهایم آنها که از ما میسزید ** تا چه فرمایی تو ای شاه مجید
Ey gönülleri aydınlatan Padişah, suçumuzu bağışlamazsan haklısın, bağışlarsan lütuf etmiş olursun. Geceleyin gece gibi hareket etmiş, gündüzün gündüz gibi hareket etmiş olursun.
گر ببخشی جرم ما ای دلفروز ** شب شبیها کرده باشد روز روز
Bağışlarsan ümitsizliğimiz gider, bağışlamazsan bizim gibi yüzlercesi sana feda olsun.
گر ببخشی یافت نومیدی گشاد ** ورنه صد چون ما فدای شاه باد
Padişah dedi ki: Bu yanıp yakılmayı, bu yalvarıp yakarmayı ben istemem. Bu Eyaz’ın hakki.
گفت شه نه این نواز و این گداز ** من نخواهم کرد هست آن ایاز
Padişahın, o kovucuların, o adayı açanların tövbelerini kabul etmeyi Eyaz'a havale etmesi ve cezalarının tertibini onun reyine bırakması ve bu suretle bu kötülük bana değil, onadır demesi.
حواله کردن پادشاه قبول و توبهی نمامان و حجره گشایان و سزا دادن ایشان با ایاز کی یعنی این جنایت بر عرض او رفته است
Bu kötülük bana değil onadır. Bu yara, o izi güzel kölenin damarlarına vurulmuştur.
این جنایت بر تن و عرض ویست ** زخم بر رگهای آن نیکوپیست
Can bakımından biriz ama görünüşte bu kârdan, bu zarardan uzağım ben.2095
گرچه نفس واحدیم از روی جان ** ظاهرا دورم ازین سود و زیان
Kulun bir töhmet altına alınması, padişaha ayıp değildir. Bu, padişahın ancak bilimini keremini gösterir.
تهمتی بر بنده شه را عار نیست ** جز مزید حلم و استظهار نیست
Padişah töhmet altına alınanı ihsanları ile Karun gibi zengin ederse suçsuza bakınca neler yapmaz?
متهم را شاه چون قارون کند ** بیگنه را تو نظر کن چون کند
Padişahı gafil sanma. O, herkesin yaptığını bilir. Yalnız bildiğini dışarıya vurmasına Hilmi rıza vermez.
شاه را غافل مدان از کار کس ** مانع اظهار آن حلمست و بس
Onun bilgisine karşı “Burada kim şefaatçi olabilir?” Onun ilminden başka pervasızca kim şefaat edebilir?
من هنا یشفع به پیش علم او ** لا ابالیوار الا حلم او