- Bu kötülük bana değil onadır. Bu yara, o izi güzel kölenin damarlarına vurulmuştur.
- این جنایت بر تن و عرض ویست ** زخم بر رگهای آن نیکوپیست
- Can bakımından biriz ama görünüşte bu kârdan, bu zarardan uzağım ben. 2095
- گرچه نفس واحدیم از روی جان ** ظاهرا دورم ازین سود و زیان
- Kulun bir töhmet altına alınması, padişaha ayıp değildir. Bu, padişahın ancak bilimini keremini gösterir.
- تهمتی بر بنده شه را عار نیست ** جز مزید حلم و استظهار نیست
- Padişah töhmet altına alınanı ihsanları ile Karun gibi zengin ederse suçsuza bakınca neler yapmaz?
- متهم را شاه چون قارون کند ** بیگنه را تو نظر کن چون کند
- Padişahı gafil sanma. O, herkesin yaptığını bilir. Yalnız bildiğini dışarıya vurmasına Hilmi rıza vermez.
- شاه را غافل مدان از کار کس ** مانع اظهار آن حلمست و بس
- Onun bilgisine karşı “Burada kim şefaatçi olabilir?” Onun ilminden başka pervasızca kim şefaat edebilir?
- من هنا یشفع به پیش علم او ** لا ابالیوار الا حلم او
- Zaten o suç, önce onun Hilmi yüzünden meydana gelir. Yoksa onun korkusu, kimde suç islemeye mecal bırakır ki? 2100
- آن گنه اول ز حلمش میجهد ** ورنه هیبت آن مجالش کی دهد
- Adam öldürenin kan diyeti Padişahın hilmine havale edilmiştir.
- خونبهای جرم نفس قاتله ** هست بر حلمش دیت بر عاقله
- Nefsimiz sarhoştu kendinde değildi. O hilimden haberi yoktu. Şeytan, sarhoşluğundan istifade etti de külahını kaptı.
- مست و بیخود نفس ما زان حلم بود ** دیو در مستی کلاه از وی ربود
- Halimliğinin sakisi şarap dökmeseydi Şeytan, nereden Adem’le kavgaya girerdi?
- گرنه ساقی حلم بودی بادهریز ** دیو با آدم کجا کردی ستیز