- Padişahı gafil sanma. O, herkesin yaptığını bilir. Yalnız bildiğini dışarıya vurmasına Hilmi rıza vermez.
- شاه را غافل مدان از کار کس ** مانع اظهار آن حلمست و بس
- Onun bilgisine karşı “Burada kim şefaatçi olabilir?” Onun ilminden başka pervasızca kim şefaat edebilir?
- من هنا یشفع به پیش علم او ** لا ابالیوار الا حلم او
- Zaten o suç, önce onun Hilmi yüzünden meydana gelir. Yoksa onun korkusu, kimde suç islemeye mecal bırakır ki? 2100
- آن گنه اول ز حلمش میجهد ** ورنه هیبت آن مجالش کی دهد
- Adam öldürenin kan diyeti Padişahın hilmine havale edilmiştir.
- خونبهای جرم نفس قاتله ** هست بر حلمش دیت بر عاقله
- Nefsimiz sarhoştu kendinde değildi. O hilimden haberi yoktu. Şeytan, sarhoşluğundan istifade etti de külahını kaptı.
- مست و بیخود نفس ما زان حلم بود ** دیو در مستی کلاه از وی ربود
- Halimliğinin sakisi şarap dökmeseydi Şeytan, nereden Adem’le kavgaya girerdi?
- گرنه ساقی حلم بودی بادهریز ** دیو با آدم کجا کردی ستیز
- Meleklere bilgi belletildiği zaman Adem onların hocasıydı; paralarının ayarına bakan oydu.
- گاه علم آدم ملایک را کی بود ** اوستاد علم و نقاد نقود
- Fakat cennette hilim şarabını içtiği için Şeytanın bir oyunu ile yüzü sarardı. 2105
- چونک در جنت شراب حلم خورد ** شد ز یک بازی شیطان روی زرد
- O bela, Tanrı belletmesinin incileriydi. Onu çabuk çevik bilgi sahibi yapmıştı.
- آن بلادرهای تعلیم ودود ** زیرک و دانا و چستش کرده بود
- Yine Tanrının kuvvetli hilim afyonu, hırsız Şeytanı, onun eşyasına doğru sürmüş, getirmişti.
- باز آن افیون حلم سخت او ** دزد را آورد سوی رخت او