- Gök arşa göre aşağıdadır ama bu bir yığın toprağa göre pek yücedir.
- آسمان نسبت به عرش آمد فرود ** ورنه بس عالیست سوی خاکتود
- Seni kaybettiklerinden, fırsatı kaçırdıklarından dolayı hasrete düşmeden ben onlara seni öveyim de yol bulsunlar.
- من بگویم وصف تو تا ره برند ** پیش از آن کز فوت آن حسرت خورند
- Sen Allah nurusun. Canı, Allah’ya kuvvetle çeker durursun. Halksa vehim ve şüphe karanlıklarındadır.
- نور حقی و به حق جذاب جان ** خلق در ظلمات وهماند و گمان
- Bu güzelim nurun, şu gözsüzlere sürme çekmesi için şart, o nuru ululamaktır.
- شرط تعظیمست تا این نور خوش ** گردد این بیدیدگان را سرمهکش
- Delik kulaklı istidat sahibi, nuru bulur. Çünkü o fare gibi karanlığa aşık değildir. 25
- نور یابد مستعد تیزگوش ** کو نباشد عاشق ظلمت چو موش
- Geceleri dönüp dolaşan çipiller, nasıl olur da iman meşalesini tavaf edebilirler?
- سستچشمانی که شب جولان کنند ** کی طواف مشعلهی ایمان کنند
- Müşkül ve ince nükteler din nuruna ulaşmamış, karanlıkta kalmış kişilere, tabii bir bağdır.
- نکتههای مشکل باریک شد ** بند طبعی که ز دین تاریک شد
- Böyle adam kendi hünerini örmek, bezemek için güneşe göz açamaz.
- تا بر آراید هنر را تار و پود ** چشم در خورشید نتواند گشود
- Hurma gibi göklere dal budak salamaz da köstebek gibi yeri delik deşik eder.
- همچو نخلی برنیارد شاخها ** کرده موشانه زمین سوراخها
- İnsan için, iç sıkıcı dört şey vardır; bu dört şey aklın çarmıhı kesilmiştir. 30
- چار وصفست این بشر را دلفشار ** چارمیخ عقل گشته این چهار
- “Dört kuş al, onları yanına topla” ayetinin tefsiri”
- تفسیر خذ اربعة من الطیر فصرهن الیک