- Başka yok, bu, bu kadardır deme. Daha arayıp isteyesin diye ihsan etmiştir.
- بهر آن دادست تا جویی دگر ** تو مگو که نیستش جز این قدر
- Bağcı, bostanının fidanlarını, mahsulünü bilesin diye sana birkaç elma verir.
- زان نماید چند سیب آن باغبان ** تا بدانی نخل و دخل بوستان
- Buğdaycı, alıcıya bir avuç buğday verir ama ambarındaki anlasın diye.
- کف گندم زان دهد خریار را ** تا بداند گندم انبار را
- Bilgisini, bilgisinin çokluğunu anlasın diye hoca, sana birkaç mesele anlatır.
- نکتهای زان شرح گوید اوستاد ** تا شناسی علم او را مستزاد
- Yok, ilmi işte bu kadar dersen sakaldan çerçöp silker gibi seni atar, kendisinden uzaklaştırır. 2120
- ور بگویی خود همینش بود و بس ** دورت اندازد چنانک از ریش خس
- Ey Eyaz, şimdi gel de ceza ver. Alemde görülmemiş bir adaletin temelini koy.
- ای ایاز اکنون بیا و داده ده ** داد نادر در جهان بنیاد نه
- Suçluların ölümüne müstahaktır. Fakat affını hilmini gözetiyorlar, tamahları buna.
- مجرمانت مستحق کشتناند ** وز طمع بر عفو و حلمت میتنند
- Bakalım, merhametin mi üstün olacak, öfken mi? Kevser suyu mu üste çıkacak alev mi?
- تا که رحمت غالب آید یا غضب ** آب کوثر غالب آید یا لهب
- Halkı avlamak için Elest ahdinden beri hilim dalı da hışım dalı da... İkisi de var.
- از پی مردمربایی هر دو هست ** شاخ حلم و خشم از عهد الست
- Bunun için o apaçık Elestü sözünde nefiyle ispat birbirine eştir. 2125
- بهر این لفظ الست مستبین ** نفی و اثباتست در لفظی قرین