- Şehvet, iki aşığı da öyle bürümüştü, ikisinin de gözleri öyle kararmıştı ki ihtiyatı akıllarına bile getirmediler. Evin kapısını kapamadılar.
- هر دو عاشق را چنان شهوت ربود ** که احتیاط و یاد در بستن نبود
- İkisi de neşeyle kucaklaştılar, birleştiler. Adeta o anda iki can bir oldu. 2175
- هر دو با هم در خزیدند از نشاط ** جان به جان پیوست آن دم ز اختلاط
- Bu sırada hamamda kadının aklına geldi nasıl oldu da dedi, ben bu kızı eve yolladım?
- یاد آمد در زمان زن را که من ** چون فرستادم ورا سوی وطن
- Adeta kendi elimle ateşi pamuğun içine attım. Koçu koyuna saldım.
- پنبه در آتش نهادم من به خویش ** اندر افکندم قج نر را به میش
- Başındaki kili hemen yıkadı, cansız bir halde halayığın ardına düştü. Hem koşuyor, hem çarşafını giyiyordu.
- گل فرو شست از سر و بیجان دوید ** در پی او رفت و چادر میکشید
- O halayık can sevgisiyle koşmuştu, bu korkusundan koşuyordu. Aşk nerede, korku nerede? Aralarında ne fark var?
- آن ز عشق جان دوید و این ز بیم ** عشق کو و بیم کو فرقی عظیم
- Arif, her an padişahın tahtına kadar ulaşır. Zahitse yürür,yürür bir ayda tam bir günlük yol alır. 2180
- سیر عارف هر دمی تا تخت شاه ** سیر زاهد هر مهی یک روزه راه
- Zahidin de şerefli bir günü yok değildir, vardır. Vardır ama onun günü, nereden elli bin yıllık olacak.
- گرچه زاهد را بود روزی شگرف ** کی بود یک روز او خمسین الف
- İş erinin ömründe her gün, bu cihan yıllarınca elli bin yıldır.
- قدر هر روزی ز عمر مرد کار ** باشد از سال جهان پنجه هزار
- Akıllar, bu sırra eremezler, kapı dışında kalırlar. Bu sır, vehmin ödünü patlatırsa ko patlatsın.
- عقلها زین سر بود بیرون در ** زهرهی وهم ار بدرد گو بدر