- İmrahor dedi ki: Sen, birkaç gün onu bana ver de padişahın ahırında kuvvetlensin.
- گفت بسپارش به من تو روز چند ** تا شود در آخر شه زورمند
- Adam, eşeği o merhametli kişiye verdi. O da onu padişahın ahırına bağladı.
- خر بدو بسپرد و آن رحمتپرست ** در میان آخر سلطانش بست
- Eşek, her yanda tavlı, semiz, güzel ve taze arap atlarını gördü.
- خر ز هر سو مرکب تازی بدید ** با نوا و فربه و خوب و جدید
- Ayak bastıkları yerler süpürülmüş, sulanmıştı. Saman da tam vaktinde geliyordu, arpa da tam vaktinde. 2370
- زیر پاشان روفته آبی زده ** که به وقت وجو به هنگام آمده
- Atların tımarını da görünce başını göğe kaldırdı da dedi ki: Ey ulu Tanrı,
- خارش و مالش مر اسپان را بدید ** پوز بالا کرد کای رب مجید
- Tutalım eşeğim, senin mahlûkun değil miyim? Neden böyle perişanım, neden sırtım yaralı, neden zayıfım?
- نه که مخلوق توم گیرم خرم ** از چه زار و پشت ریش و لاغرم
- Geceleri arkamın acısından, karnımın acılığından her an ölümümü istiyorum,
- شب ز درد پشت و از جوع شکم ** آرزومندم به مردن دم به دم
- Bu atların halleri böyle mükemmel. Peki, neden azap ve belâ, yalnız bana mahsus?
- حال این اسپان چنین خوش با نوا ** من چه مخصوصم به تعذیب و بلا
- Derken ansızın savaş koptu. Arap atlarına eğerleri vurup savaşa sürdüler. 2375
- ناگهان آوازهی پیگار شد ** تازیان را وقت زین و کار شد
- Onlar, düşmandan oklar yediler. Her yanlarına temrenler sapladı.
- زخمهای تیر خوردند از عدو ** رفت پیکانها دریشان سو به سو