- Altının mihenkte bıraktığı iz kalmaz, fakat şüphe yok ki altın, adı iyi olarak kalır.
- این نشان زر نماند بر محک ** زر بماند نیک نام و بی ز شک
- Bu namaz, bu savaş ve bu oruç da kalmaz. Fakat can, iyi adla iyi sanla kalır.
- این صلات و این جهاد و این صیام ** هم نماند جان بماند نیکنام
- Can böyle işler, böyle sözler gösterdi de cevherini, buyruk mihengine sürdü; 250
- جان چنین افعال و اقوالی نمود ** بر محک امر جوهر را بسود
- İnanışım doğrudur. İşte tanığım da buracıkta dedi. Fakat tanıklar şüphelidir.
- که اعتقادم راستست اینک گواه ** لیک هست اندر گواهان اشتباه
- Bil ki tanıkları tezkiye lazımdır: Senin davanı kabul etmek, tezkiyeye bağlıdır.
- تزکیه باید گواهان را بدان ** تزکیش صدقی که موقوفی بدان
- Sözü doğru söylemek, söze ait tanıktadır, ahdi korumak da işe ait tanıkta.
- حفظ لفظ اندر گواه قولیست ** حفظ عهد اندر گواه فعلیست
- Söz tanığı eğri söylerse reddedilir, iş tanığı da eğri yürür, koşarsa yine reddedilir.
- گر گواه قول کژ گوید ردست ** ور گواه فعل کژ پوید ردست
- Sözde ve işte bir ayrılık olmamalı ki bu tanıklar kabul edilsin. 255
- قول و فعل بیتناقض بایدت ** تا قبول اندر زمان بیش آیدت
- “Çalışmanız ayrı ayrı; aykırılıklar içindesiniz” Gündüz dikiyorsunuz gece söküyorsunuz!
- سعیکم شتی تناقض اندرید ** روز میدوزید شب بر میدرید
- Peki sözleri birbirine uymayan şahidi kim dinler? Meğer ki Allah kendi lütfu ile bir hilim göstere.
- پس گواهی با تناقض کی شنود ** یا مگر حلمی کند از لطف خود