English    Türkçe    فارسی   

5
2609-2618

  • Baş aşağı havuza yuvarlamak için filân yerde bir havuz var, dereler akıyor der durur.
  • که فلان جا حوض آبست و عیون  ** تا در اندازد به حوضت سرنگون 
  • Vahye nail olan, gözü açık bulunan Âdem'i bile o melun, kötülüğe, şerre düşürdü. 2610
  • آدمی را با همه وحی و نظر  ** اندر افکند آن لعین در شور و شر 
  • Âdem'in geçmişte bir suçu yoktu, ona bir zarar vermemişti, bir haksızlıkta bulunmamıştı.
  • بی‌گناهی بی‌گزند سابقی  ** که رسد او را ز آدم ناحقی 
  • Tilki dedi ki: O bir büyü, bir tılsımdı, senin gözüne aslan göründü.
  • گفت روبه آن طلسم سحر بود  ** که ترا در چشم آن شیری نمود 
  • Yoksa ben, beden bakımından senden zayıfım, öyle olduğu halde gece gündüz orada otlamaktayım..
  • ورنه من از تو به تن مسکین‌ترم  ** که شب و روز اندر آنجا می‌چرم 
  • O çeşit bir tılsım yapmasalar da her obur, doğru oraya koşardı.
  • گرنه زان گونه طلسمی ساختی  ** هر شکم‌خواری بدانجا تاختی 
  • Fillerle, ejderhalarla dolu aç bir dünya durup dururken hiç tılsım olmadıkça yazı, öyle yemyeşil durur mu? 2615
  • یک جهان بی‌نوا پر پیل و ارج  ** بی‌طلسمی کی بماندی سبز مرج 
  • Ben, öyle korkunç bir şey görürsen sakın korkma diyecektim ama,
  • من ترا خود خواستم گفتن به درس  ** که چنان هولی اگر بینی مترس 
  • Gönlüm, haline yandı, o derde daldım da aklımdan çıktı.
  • لیک رفت از یاد علم آموزیت  ** که بدم مستغرق دلسوزیت 
  • Seni köpek gibi acıkmış, perişan bir hakle görünce koşa koşa gelsin diye seğirttim.
  • دیدمت در جوع کلب و بی‌نوا  ** می‌شتابیدم که آیی تا دوا