- Bu söze son yoktur, Mustafa, ona iman etmesini söyledi, o da kabul etti.
- این سخن پایان ندارد مصطفی ** عرضه کرد ایمان و پذرفت آن فتی
- O kutlu şahadet bağlanmış düğümleri çözdü.
- آن شهادت را که فرخ بوده است ** بندهای بسته را بگشوده است
- İmana geldi. Mustafa ona dedi ki: Bu gece de bizim konuğumuz ol.
- گشت مؤمن گفت او را مصطفی ** که امشبان هم باش تو مهمان ما
- Adam vallahi dedi, ebedi olarak senin konuğunum. Nerede olursam olayım, nereye gidersem gideyim sana misafirim.
- گفت والله تا ابد ضیف توم ** هر کجا باشم بهر جا که روم
- Beni dirilttin, senin azatlın, senin kapıcınım. Bu alemde senin sofranın başında, o alem de. 265
- زنده کرده و معتق و دربان تو ** این جهان و آن جهان بر خوان تو
- Bu seçilmiş sofradan başka bir sofra seçen kişinin boğazını, nihayet kemik yırtar deler.
- هر که بگزیند جزین بگزیده خوان ** عاقبت درد گلویش ز استخوان
- Kim senin sofrandan başka bir sofraya giderse bil ki Şeytan, onunla bir kâseden yemek yer.
- هر که سوی خوان غیر تو رود ** دیو با او دان که همکاسه بود
- Kim senin komşuluğundan kaçarsa şüphe yok ki Şeytan, ona komşu olur.
- هر که از همسایگی تو رود ** دیو بیشکی که همسایهش شود
- Kim sensiz uzak bir yola giderse Şeytan onula yoldaş olur, onunla bir sofraya oturur.
- ور رود بیتو سفر او دوردست ** دیو بد همراه و همسفرهی ویست
- Yüce ve güzel bir ata binse aya haset eder; Şeytan da ona arkadaş olur. 270
- ور نشیند بر سر اسپ شریف ** حاسد ماهست دیو او را ردیف