- Tevil incisini delen o zat, yıldızı görünce böyle dedi işte.
- ذکر کوکب را چنین تاویل گفت ** آن کسی که گوهر تاویل سفت
- Gözleri bağlayan vehim ve hayal âlemi, öyle bir dağı bile yerinden oynattı.
- عالم وهم و خیال چشمبند ** آنچنان که را ز جای خویش کند
- O bile "Bu, benim rabbimdir" dedi. Artık, eşeği ne hale kor, bir düşün!
- تا که هذا ربی آمد قال او ** خربط و خر را چه باشد حال او
- Dağ gibi akıllar bile vehim deniziyle hayal girdabına gark olur.
- غرق گشته عقلهای چون جبال ** در بحار وهم و گرداب خیال
- Bu kötülük tufanı, dağlan bile aşarken Nuh gemisine binenlerden başka kim aman bulur? 2655
- کوهها را هست زین طوفان فضوح ** کو امانی جز که در کشتی نوح
- Yakîn yolunun bekçisi olan bu hayal yüzünden din ehli, tam yetmiş iki fırka oldu.
- زین خیال رهزن راه یقین ** گشت هفتاد و دو ملت اهل دین
- Yalnız yakîn eri, vehim ve hayalden kurtulur. Kaşının kılını yeni ay sanmaz.
- مرد ایقان رست از وهم و خیال ** موی ابرو را نمیگوید هلال
- Fakat bir kimseye Ömerin nuru, dayanç olmadıkça onun eğri kaşı yolunu vurur.
- وآنک نور عمرش نبود سند ** موی ابروی کژی راهش زند
- Yüz binlerce koskocaman gemi, vehim denizinde paramparça olmuştur.
- صد هزاران کشتی با هول و سهم ** تخته تخته گشته در دریای وهم
- Bunların en aşağısı akıllı ve filozof Firavun'dur. Onun ayı da vehim burcunda tutulup gitti. 2660
- کمترین فرعون چست فیلسوف ** ماه او در برج وهمی در خسوف